Necip Türk matbuatı lafın kolayını buldu: Ölen çok yaşlıysa
"çınar devrildi", orta yaşlıysa "duayen bilmemne", daha gençse
"usta bilmemne", hiçbir numarası yoksa da "deneyimli
bilmemne"...
Benim arkamdan ne yazarlar acaba?
Seksenlikler bize "süt kuzusu" dediklerine göre, acaba "afacan
gazeteci" falan mı derler?
Yok canım, hiçbirşey dememeyi, yok saymayı tercih ederler!
Umurumdaydı sanki.
Profesör Türkan Akyol vefat etti. Çok büyük bir kayıpmış.
Çünkü bir "Atatürk kızıymış"...
Aman bari Muazzez Hanım kendine mukayyet olsun, Atatürk kızlarının
sayısı giderek azalıyor.
Merhume niçin bir Atatürk kızıymış bakalım?
Çünkü Nihat Erim kabinesinde sağlık bakanlığı yapmış. Türkiye'nin
ilk kadın bakanı. Atatürk ilkelerine "inançla" bağlıymış.
(Demek ki Atatürkçülük alt tarafı bir "iman meselesi"ymiş, bilinç
değil! Celal Bayar da "onu sevmek bir ibadettir" dememiş miydi?)
Türkan Hanım ve arkadaşları, 1. Nihat Erim Hükümeti'nde bakmakla
yetinmediler.
İstifalarıyla meşhurdurlar. Başka da bir numaraları olmamıştır.
Biz hatırlayalım, gençler de öğrensinler:
12 Mart darbesi yapıldığında, "hem Kemalist hem Marksist" birçok
ahmak, bunu hasretle beklediği 9 Mart darbesi sanıp
heyecanlanmıştı...
Çünkü darbe muhtırası, "anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü
bir görüşle ele almaktan" falan dem vuruyordu...
Nelerdi bunlar, belli değildi. Bu bir aldatmaca, bir göz boyamaydı.
Sol bu zokayı yuttu.
Bugün bile, 27 Mayıs'ın, 12 Mart'ın, 12 Eylül'ün "Atatürkçü
darbeler" olduğunu sanan sersem sayısı az değildir.