Danıştay "andımız"ı yeniden koydu. (Uygulanmayacak ki...)
Faşistler zevklendiler.
Bunu iktidara atılmış bir "gol" olarak kabul ediyorlar ve futbol seyircisi gibi "iki, iki" diye bağırıyorlar.
Evet, ortada bir gol var, bu gol bürokrasi tarafından halkın iktidarına atıldı.
Demek ki bürokrasi direniyor. Sınıf mücadelesi sürüyor.
Nasıl PKK direniyorsa, nasıl FETÖ direniyorsa, o da direniyor.
Birisi şöyle demiş:
"Sıra Türkçe ezanda, Türkçe ibadette."
Olur, sonra sıra tek parti diktasına da gelsin. Hatta Köy Enstitüleri de açılsın.
Arslanlar, bunu kaşıyın, köpürtün ki bürokrasinin partisi CHP'nin oyları daha da düşsün! O gol dönsün kendi kalenize girsin.
(CHP'ye zararı çok olacaktır, bizden uyarması.)
Ezan namaza çağrıdır, başka da bir şey değildir.
Hayatında cami kapısından girmemiş herifin "beni Türkçe çağırın da belki o zaman anlar ve girerim" demesi de gülünçtür.
Ezanın ne olduğunu en cahil, en hödük insan bile bilir.
Hiçkimse "bu adam minareye çıkmış ne bağırıyor" diye sormaz.
Gayrımüslim de sormaz. Turist de sormaz.
Dolayısıyla, ezanı Çince de okusan olur, Arnavutça da. Çünkü evrenseldir.
Arapça olması, Arapça'nın "kutsallığından" değil, peygamber efendimizin Arabistan'da dünyaya gelmiş ve Kur'an-ı Kerim'in Arapça indirilmiş olmasından, yani Araplar'ın ilk ümmet, "çekirdek ümmet" olmasından kaynaklanır.
Efendimiz İspanya'da dünyaya gelseydi Kur'an da İspanyolca inecekti ve insanlar oruçlarını hurmayla değil portakalla açacaklardı.
Ezanı Arapça okumak gericilik değildir, Türkçe okumak ilericilik değildir.
Ama Türkçe okumak, "biz de Martin Luther gibi dinde reform yapalım gayretke...