Yenilen pehlivan güreşe doymaz ama bunlar maçı bıraktılar,
antrenörü ve malzemeciyi dövmeye koyuldular. Emekli memur basını da
müşterilerinin ilgisini canlı tutmak amacıyla konuyu köpürtmeye
çalışıyor, ne de olsa ekmekleri bundan.
MHP içinde büyük bir huzursuzluk var, ortalıkta Meral Akşener ve
Sinan Oğan isimleri uçuşuyor ama Bahçeli'yi deviremeyecekler,
partinin içi ister istemez yatışacak.
Seksenden kırka düşmenin hesabını kimse vermeyecek.
HDP içinde de benzer bir kavga kopmaya çalışıyor, kopamıyor. Çünkü
"Kandil" izin vermiyor. Demirtaş bırakmak istedi, bırakamıyor. Onun
deyimiyle "Erdoğan sevdalıları" yani silahlı çatışma istemeyenler
kafalarını kaldıramıyorlar.
PKK'ya dur deyip seksenden yüze çıkmak varken serserilik edip
altmışa düşmenin hesabı sorulamayacak.
Asıl şenlik -elbette!- CHP içinde.
Orada da Kılıçdaroğlu'nu deviremeyecekler (çünkü İstanbul sermayesi
dişe dokunur bir aday yumurtlayamadı) ama komedi filmi izlemek her
zaman keyiflidir.
Kavga, bunların "kalesi" sayılan İzmir'de başladı.
Orada mesele, belediye reisi Aziz Kocaoğlu'nun adamları ve onun
adamı olmayanlar arasında... Mustafa Balbay, bu ille hiçbir ilgisi
olmamasına rağmen bu ilden paraşütle milletvekili yapılmış olmasına
dayanarak, gitti ortalığı babaladı ama Kocaoğlu sultasını
kıramadı...
Ufukları ancak "partinin il yönetimini ele geçirme" sınırları
içinde kalıyor işte...
İstanbul için de durum farklı değil.
Murat Karayalçın tarihe karışıyor.
Aslında çoktan karışmıştı da, "belki kaçınılmaz seçim
yenilgilerinden sonra partinin başına beni getirirler" diye bir
kenarda durmaya bakıyordu.
Hani, başka bir tarihe karışanın, Mesut Yılmaz'ın da, "günün
birinde tarafsız cumhurbaşkanı lazım olursa belki akıllarına ben
gelirim" umuduyla kendini bağımsız milletvekili olarak meclise
atması ama 2007 dönemecinden sonra işinin bitmesi gibi... Kendisine
artık ancak "Ankara bürokrat eşrafının" cenazelerinde
rastlayabiliyoruz.
Kılıçdaroğlu, Karayalçın'ı mebus yapmadı.