Floransa'da o kadar döndük dolandık, yemek yiyecek doğru dürüst
bir yer bulamadık. Bu dediğim, geçen senenin işi.
Var tabii, merkezde Gilli falan var, Paszkowski var, ayrıca nehrin
karşı kıyısında Pitti var ama kulak asma.
Ne o dandik Napoli'nin birbirinden nefis (ve de sudan ucuz)
pizzaları, ne de Milano'nun turist söğüşleme boğuntuları olan
Savini ya da Biffi gibi fiyakalı yerler. (Gitmeyiniz,
oyulursunuz.)
Neyse, hiç olmazsa kimilerinin "Toscana çorbası" dedikleri ünlü
"ribollita"yı yapmayı öğrendik de, evde bizim hanımla sık sık
pişirip yiyoruz.
Gerek Floransa'da, gerek Milano'da, hiç unutmam, İtalyan
garsonların şaşmaz bir şekilde bize söyledikleri şu olmuştu:
"Benim bir Türk arkadaşım var, 'kebab büfesi' açtı, gidip gidip
yiyorum, buradaki en leziz yemek o!"
Döner kebaba kısaca kebab diyorlar Avrupa'da.
Acılı Adana'yla tanışsalar ne diyecekler acaba? Türk cehennemi!
Verona'da döner yasaklanmıştı, şimdi de Floransa'da
yasaklanmış.
Laf aramızda, Paris'te bile dönerciler çaktırmadan birer ikişer
ortadan kayboldular...
Oysa Saint-Germain'de benim adamım Hüseyin vardı, "abim sever" diye
diye iki kilo patates kızartması ekliyordu dönere. "Oğlum seni
kovarlar" diyordum, "boşver abi, bu ineklere böyle yapmak lazım"
diyordu. Son gittiğimde baktım, yerinde yeller esiyor. Ya Hüseyin
batırmış, ya yabancı düşmanlığı.