Güldür güldür gelen başkanlık sistemine engel olamayacaklarını
anladılar, "hiç olmazsa Tayyip Erdoğan'ın elini kolunu
bir ölçüde nasıl bağlarız" tasasına düştüler...
Öyle görülüyor ki, "partili cumhurbaşkanı" formülüne
bile fit olacaklar!
Bunun için de, saf sandıkları Devlet Bahçeli'yi akılları sıra
yönlendirmeye çalışıyorlar: Önüne konulan formüllerden bari partili
cumhurbaşkanı seçeneğini onayla!
Bir gerçeği kabul ediyorlarsa anlaşalım:
Atatürk de İnönü de, mis gibi, bal gibi, sapına kadar, dibine kadar
"partili" cumhurbaşkanlarıydı!
Hani o düne kadar itiraz ettikleri durum...
Celal Bayar da mis gibi partili cumhurbaşkanıydı.
Bunda da bir günahı yoktu çünkü sistemi Atatürk ve İnönü
kurmuşlardı.
(Fakat partili olduğu için Bayar'a etmedikleri hakareti de
bırakmadılar sonradan.
Nalıncı keseri burada da iş başındaydı.) Diyeceklerdir ki
"biz 1961'de partisiz başkan düzenini kurduk"...
Hayır! Yalandır.
Cemal Gürsel de, Cevdet Sunay da, Fahri Korutürk de, Kenan Evren
de, Ahmet Necdet Sezer de partili başkanlardı.
Hangi partinin mi? Bürokrasi Partisi'nin!
Üstelik Sezer'in "iliklerine kadar CHP'li" gibi davrandığını
görmek için de siyaset bilimi okumuş olmak gerekmiyordu.
Turgut Özal'a, Süleyman Demirel'e, Abdullah Gül'e "partiyle
alakaları yoktu" diyene gülerler.
Kayıtlı üye olmamak ya da istifa etmiş olmak ya da üyeliğinin
düşmüş olması, partisiz olmak anlamına gelmez. O, kâğıt üstünde
öyledir.
Partisiz olmak başka şeydir, tarafsız ve adil davranmak başka
şey.