İstanbul'da "depremde
toplanma alanları" vardır...
Birkaç metrekare! Genellikle bir benzincinin yanında olur. Yani en
tehlikeli noktada! Her dakika deprem olmayacağı için de boş
zamanları değerlendirmek amacıyla
genellikle "otopark" olarak kullanılır.
Buralarda insanlar, yani milyonlarca kişi, deprem sırasında
toplanacaktır.
Kaç milyon kişi kaç saniyede evinden çıkacak ve buraya
koşacaktır?
Böylece "önlem alınmış" sayılır.
Büyük bir depremde yüz binlerce kişi ölecektir.
Çürük evler, yani İstanbul evlerinin çoğu yıkılacak, bir kısmı da
oturulamayacak hale gelecektir.
Özellikle varoşlar dümdüz olacak, lumpenler elden gidecektir. Kadın
öldürmeye adam kalmayacaktır, zaten o kadınlar da elden gitmiş
olacaktır.
Alman şehirleri dünya savaşında dümdüz olmuştu, sağ kalanlar
sığınaklarda, bodrumlarda yaşıyorlardı ama biz onlar
gibi "disiplinli" değiliz.
İnsanlar birbirlerini yiyeceklerdir.
Yaralılara bakılamayacak, cesetler toplanamayacaktır.
Koku, 1945 yılının Berlin'inden bin beter...
Salgın hastalıklar çıkacak ve hızla yayılacaktır. Bunların başında
kolera gelir.
Türkiye yüz yıl geri gider.
Hemen herkes tepeden tırnağa silahlı olduğu için de, saldırılar,
yol kesmeler, ev ve dükkân soygunları çılgın bir hızla
artacaktır.
İstanbul'un zaten çok az kalmış "yaşanabilir" niteliği
hepten ortadan kalkar.
Ayın 12'sinde bir "deprem tatbikatı" var...
Saat tam 18.57'de.
Cumartesi akşamı, çok kişinin yemek saati, az kişinin eğlence
saati.
Saat tam 18.57'de bütün Türkiye'ye aynı
anda "mesaj" gidecekmiş.
Cep telefonu olana yani.
Olmayana da televizyondan ve radyodan "anons"...
İnsanlara bir depremde ne yapacakları söylenecekmiş... Üç adımlı
bir komut: Çök, kapan, tutun!