Siz Muharrem'le uğraşadurun, Ankara'da devrim oluyor.
Genelkurmay Milli Savunma Bakanlığı'na bağlandı.
Bir çırpıda! Hürp diye.
Şimdilik Hulusi Paşa üniformayı çıkarıp sivilleri giymiş ama
sonuçta bir şey değişmemiş sayılır...
Ama şimdilik.
Çünkü "şeklen" böyle de olsa "fiilen" başkomutan
cumhurbaşkanıdır.
Eskiden bu "sembolik" olarak böyleydi.
Yani düşünebiliyor musunuz, Ahmet Necdet Sezer "ordular, ilk
hedefiniz bilmemneresidir, ileri" diyecek!... Ordu da "oraya
gitmesek de şuraya gitsek" diye cevap verecek...
Genelkurmay, bazı ahmakların "karşıdevrim" dedikleri dönemde
bakanlığa bağlıydı ama "devrim" dedikleri 1961 Anayasası'yla gene
özerk kılınmıştı...
Bu ilericilik oluyordu!
Tabii kimi askerler kurulan "vesayet" düzeniyle de yetinmiyorlar,
ipleri hep fiilen ellerinde tutmak istiyorlardı. Yeni yeni cuntalar
ortaya çıkmıştı, Talat Aydemir cuntası, Cevdet Sunay cuntası
gibi...
Bazı gazeteci arkadaşlar, bu düzenlemenin "darbeleri önlemeye
yetmeyeceğini" belirttiler. Haklıydılar. Fetö de darbe sırasında
Genelkurmay Başkanı'na danışacağına onu rehin almayı ve "bize
katıl" diye baskı yapmayı tercih etmişti.
Şimdi devlet başkanının çıkıntılık edecek komutanları "bir çırpıda
yoketme" gücü vardır. Hemen emeklilik.
Yüksek Askeri Şûra da "kendi başına buyruk" olmaktan çıkarılmış,
bir danışma kuruluna dönüştürülmüştür.
Kararları devlet başkanı verecek, atama ve terfileri de o
yapacaktır. Artık "30 Ağustos'u bekleme" keyfiyeti de yoktur.
Hatırlarsınız, eski sistemde başbakan her seferinde YAŞ kararlarına
boyun eğmek zorunda kalıyor, beğenmediği kararlara pek pek
"muhalefet şerhi" koyuyor ama bu sonucu değiştirmiyordu...
Korkmayın, Genelkurmay "asli görevi" olan strateji ve taktik
geliştirmeyi sürdürecek, gene ordunun başında bulunacak. Devlet
başkanı savaş olup olmayacağına karar verecek, işin "tekniğini"
gene Genelkurmay Başkanı'na bırakacak.
Örneğin devlet başkanı ordunun Kandil Dağı'na saldırıp
saldırmayacağına karar verir ama hangi tepeye kaçlık top
yerleştirileceğine, hangi tank birliğinin hangi yoldan
yürüyeceğine, kaç uçağın kaç "sorti" yapacağına karışmaz.
Genelkurmay'ın işi budur işte, politika yapmak değil.
Muhtıra vermek hiç değil.
Ayrıca, Milli Güvenlik Kurulu denilen "ikinci ve paralel Ankara
hükümeti" de devlet başkanına bağlanmış, kendi başına buyrukluğu
ortadan kaldırılmıştır. Artık "asker-sivil" ikiliği yoktur.
"Önemli" konulara kendisi karar veren, "ekonomi falan gibi önemsiz
işleri" de sivil hükümete bırakan bir "süper bürokrasi kurulu"
ortadan kalkmıştır.
Davul hükümetin boynunda, tokmak askerin elinde değildir artık!
Türkiye için bu büyük bir devrimdir.
"Serbest kambiyo rejimi" kadar önemli bir devrim...
Olması gereken de buydu, bütün NATO ülkelerinde böyleydi, bütün
ileri ülkelerde böyleydi, ama Türkiye dünyaya uyum sağlamamakta
direniyordu.
Türkiye çağ atlıyor, siz Muharrem'i bekleyin.
Oysa biz yeri göğü inleteceklerini sanırdık...
Sonunda boyun mu eğdiler, yoksa "Muharrem gelip yapılanları yıksın" diye mi bekleşiyorlar?