Yelken sporuna meraklı hanımlardan Serenay, Umut ile açtığı
yelkeni indirmiş. Ayrılmışlar.
Ne ki, haberi yazan hamşo şuna "ayrıldılar" diyemiyor,
"birlikteliklerini sonlandırdılar" diyor.
Yerli yersiz telefon edip olmadık kampanyalar sunan kızlar da
"Telefonu kapatıyorum" diyemiyorlar, "Görüşmeyi sonlandırıyorum"
diyorlar.
Elektronik postaya program yazan oğlan "Mektup yaz" diyemiyor,
"İleti oluştur" diyor.
"Geri aramak" (to call back) ya da "şifre kırmak" (to break the
code) gibi bir sakillik desem, o da değil...
Amerikan özentisi de değil, düpedüz cahil jargonu. Uyuz entel
ağızları.
Dilimizi ne hale getirdiler...
Öyle ya, maç anlatan hamşo "Topun hareketi gerçekleştirildi"
derse...
Cicaldau'ya, o heceyi telaffuz etmemek için "Çıkırdau"
derlerse...
İş buraya varır.
Türk Dil Kurumu diye bir yer vardır, ağzını açmaz.
Çünkü kendisi de "ilbay", "kamutay", "saylav", "Kamubuyurum Tüz
Bölemi" gibi zırvaların mirasçısıdır.
Refii Cevat merhum (Ulunay) "mutluyum" diyenlere şöyle
dermiş:
"Memnun oldum, ben de İstanbullu'yum!"
AZRA HANIM'DAN NE İSTEDİNİZ?
Hadi diyelim ki Sezen Aksu'nun o şarkısı abartılı bir tepki
uyandırdı...
Hadi diyelim ki "cahil" sıfatıyla kastedilen eylemin "yasak elmayı
yemek ve yedirmek hatası" yani "şeytana uymak" olabileceği kimsenin
aklına gelmedi...
Hadi diyelim ki Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havva'nın hangi okulları
bitirmiş olabilecekleri üzerinde durulmadı...
Hadi diyelim ki mükemmel yaratılmış atalarımızın niçin "hata ile
malul" olduklarını tartışmaya kimse yanaşmadı...
Hadi diyelim ki yasak elmayla "neyin simgelendiğini" düşünmek de
çok kişiye iki numara büyük geliyor...
Peki Azra Erhat'ın mezarına niçin saldırdınız?