Kılıçdaroğlu bayramda Berberoğlu'nu ziyaret etmiş. Eder ya, en doğal hakkıdır.
Fakat basına demeç de vermiş. Verir ya, o da hakkıdır.
Demecin içeriğine bakınca, gırgır da başlıyor.
Demiş ki: "Enis Bey, seçilmiş bir milletvekili...
Seçilen bir milletvekilinin hapse atılması milli iradenin hapse atılması demektir." Bazı sorularımız olacak, sorarız ya, o da bizim hem hakkımız her görevimiz.
Birinci soru: Seçilmemiş milletvekili olur mu?
Gerçi bu memlekette "seçilmemiş senatörler" gördük ama... 1961 Anayasası'na göre, yani CHP'li hukukçular, gazeteciler ve bürokratların yaptığı anayasaya göre, seçilenlerin yanısıra bir de "tabii senatörler" vardı, yani kendi kendilerini hayat boyu senatör etmiş 27 Mayıs cuntası üyeleri... Amma demokratik anayasaymış ha...
Bir de "kontenjan senatörleri" vardı, cumhurbaşkanı tarafından "atama yoluyla" senatör edilenler... Ne demokratik anayasaymış yahu...
Örneğin, sonradan cumhurbaşkanı edilen Fahri Korutürk de bunlardan biriydi.
Otuzlu yıllarda bile "münhal bulunan bilmemnere mebusluğuna" atama yapılmaz, teveccühe mazhar olan kişi "usulen" seçime sokulurdu. Tek partili sistemde "sanki o kişiyi seçmenler diğerleri arasından tercih etmişler" gibi bir hava yaratılırdı.
İkinci soru: Kemal Bey aynı "hassasiyeti", gene seçilmiş bir hükümlü olan Selahattin Demirtaş için neden göstermiyor?
Çünkü korkuyor. Seçmende "Kılıçdaroğlu HDP-PKK çizgisini destekliyor" gibi bir kanı doğmasından korkuyor.
Bu yüzden, o çakma adalet yürüyüşünde "bununla yetinmeyelim, burada durmayalım, Edirne Cezaevi'ne kadar gidip Demirtaş için de bağırıp çağıralım" diyen Hasan Cemal'e iltifat etmemişti...
Oysa bunu yapsaydı "Almanya nezdinde" daha da itibar kazanacaktı!
Şimdi de geliyoruz zurnanın zırt dediği yere...