Köylü milletin efendisidir, öyle mi? Atatürk öyle dediğine göre
öyledir. Biz de sorarız: Madem köylü milletin efendisiydi,
bürokrasi niçin iktidarı o efendiye devretmedi de sımsıkı tekelinde
tuttu?
Kurtuluş savaşı bir "halk savaşıydı" da, niçin sonradan halka söz
hakkı tanınmadı? Hangi devrim için "referandum" yapılmıştır?
Niçin halkın desteklediği muhalif parti kendi kendini feshetmeye
zorlandı?
Köylü milletin efendisiydi de, niçin o köylüye zorla Köy
Enstitüleri inşa ettirildi, angaryayla çalıştırıldı, parası niçin
köylüye zorla ödetildi?
Efendinin tuttuğu partileri niçin hem de üç kere darbeyle
devirdiniz, efendinin meclisini niçin hem de iki kere
dağıttınız?
Ona niçin "ampul kafalı, kıllı, kısa bacaklı" diyorsunuz?
Efendinin oyu niçin sizin oyunuzla bir olmuyor?
Bir valiniz efendiye niçin "ulan öküz Anadolulu" diye hakaret
etmişti?
Buncağızı da bilmiyor, Atatürk'ün sözünü çarpıtıyor.
Onu geçtik, bir de "ne olacak bu çiftçiler, büyük kentlerin varoşlarında taşeron işçisi olacak" diye yakınmış...
Evet, aynen öyle olur.
Çünkü sanayileşme budur. Gelişme budur, ilerleme budur.
Bütün ileri sanayi ülkelerinde böyle olmuştur.
Önce İngiltere'de, daha sonra da Fransa'da köylü "çift bozarak" büyük kente yığılmış, sanayi işçisine dönüşmüştür.
Başlangıçta hiçbir hakları da yoktu ve feci koşullarda yaşıyor, günde on dört saat çalışıyorlardı... İngiltere'de çocuk işçileri kömür madenlerinde kırbaçla çalıştırdılar da enerji sorununu öyle çözdüler! (Çok şükür bugün işçinin zincirlerinden başka da kaybedecek şeyleri var... Karl Marx, koşulların hep öyle süreceğini sanmıştı.)
On dokuzuncu yüzyılın ortalarında Fransız yazarları "caaanım Paris'e ayılar doldu" diye yakınıyorlard...