Sonunda Bülend Ulusu da gitti, birçok sırrı da mezara götürdü.
Doksan iki yaşındaymış.
"Bülent" değil, "Bülend"... Bülent yazana kızardı.
12 Eylül'ün hesabı "vitrinde olanlardan" soruldu ya da sorulur gibi
yapıldı ama "sütre gerisinde" kalanlardan sorulmadı. (Kenan Evren
ve Tahsin Şahinkaya ömürlerinin son yıllarında azıcık "rahatsız
edildiler" ama Nurettin Ersin, Nejat Tümer ve Sedat Celasun
"vakitlice" huzur içinde öldüler.)
Bu "gizli kahramanlardan" biri Bülend Ulusu'dur, öteki de o
zamanlar "cuntanın beyni" dedikleri Haydar Saltık...
Çok önceden planlanmış olan darbe sürecinde, Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı'nda emekliliği gelen Ulusu ağustos ayında emekli
edilmişti... Kamuoyunu "sarsmamak" için! Böylece "orduda bir
kıpırtı yok" görüntüsü yaratılmış oluyordu.
Bir ay sonra başbakan oluverdi. Buna da kimse şaşmadı.
Tanpınar'ın zamanın ne içinde ne de büsbütün dışında, İnönü'nün 27
Mayıs'ın hem içinde hem dışında olması gibi, Ulusu da cuntanın
azıcık içinde azıcık dışındaydı...
Saltık cuntanın genel sekreterliğini yaptı, o pis dönem geçtikten
sonra Bern gibi "sakin ve sorunsuz" bir büyükelçiliğe atandı,
ortalıktan kayboldu ve kendini pek güzel unutturdu. Bürokrasi ona
kıyak yapmıştı.
Washington'la bağlantının Saltık üzerinden kurulduğu (our boy!),
darbenin kurmay başkanlığını onun üstlendiği söylenirdi...
Gençler Evren ve Şahinkaya soyadlarını pek iyi bilirler ama çok
kişi eminim Saltık soyadını ilk kez bugün burada duymaktadır.
Ulusu soyadı da temiz kalmış, pisliklerle, hele işkenceyle birlikte
hiç anılmamıştır.
Çünkü ipler onun elinde değildi. O yalnızca bir devlet memuruydu.
Emekli olacaksın demişlerdi emekli olmuştu, başbakan olacaksın
demişlerdi başbakan olmuştu. Böylece "olağanüstü dönemlerin sivil
süsü verilmiş başbakanları ve bakanları" arasında yerini aldı.
Hani Nihat Erim, Ferit Melen, Naim Talu falan... Daha da eskiye,
1960'a gidersek hani Selim Sarper, Nasır Zeytinoğlu, Kemal Kurdaş,
Şahap Kocatopçu, Cihat Baban falan...
Bu tür adamlar bürokrasinin ve vesayet rejiminin yılmaz
bekçileriydi, payandalarıydı. Artık umutları kalmadı. "Günün
birinde bize de görev düşer" diye bekleyemiyorlar. Bulunmaları
gereken konumda, Anadolu Kulübü, Büyük Kulüp gibi yerlerde briç
oynayarak oyalanıyorlar.