Lumpenler bir yandan birbirlerini öldürüyorlar, bir
yandan "münferit" olarak da kendi kendilerini...
Bir tür intihar ama farkında bile olmadan.
Hayatlarına son vermek için seçtikleri gözde mekânlar, bildiğiniz
gibi Şile ve Kilyos kıyılarıdır.
İstanbul'a ulaşamayanlar için de göletler ve sulama kanalları.
Eskiden Fırat, Kızılırmak falan gibi nehirlerimiz de bu işe
yararlardı ama artık gözden düştüler. Türkülerde kaldılar.
"Tehlikeli ve yasaktır" uyarısını şehirliler
ciddiye alırlar, tehlikeden çok da yasaktan korkarlar.
Bir şeyin tehlikeli olmasından çok yasak olması
tehlikelidir.
Lumpen aldırmaz.
Deniz kıyısında dip dalgası, "rip akıntısı" falan, böyle
şeylere kafası basmaz.
Gazete de okumadığı için "malumatı" bile olmaz.
Sulama kanalına girer, serinler ve tatlı suda, yüzme de bilmediği
için, boğulur.
Tehlikeli ve yasaktır ama girer. Kural tanımaz. Ölçü bilmez.
"Tabela" mabela görmez.
Polis de vardır ama aldırmaz.
Sıcaklıyor garibim...
Daha uyanık geçineni kamyon kasasını suyla dolduruyor, atlıyor cup
diye.
Come to bilmemnere!..
Neden gelelim yavrum senin oraya, cesedini karaya taşımak için
mi?
Yalnızca Adana'da bu yaz 28 kişi sulama kanalında can
vermiş.
Olabilir. Kalan 85 milyon bizimdir.
Toplarsan, 10 yılda 288 kişi boğulmuş kanallarda.
Gazeteler haberi "acı bilanço" diye veriyorlar.
Acı falan değil.
Trafikte daha çok insan ölüyor.
"Yorgun mermiye" kurban gidenleri de bir sayın bakalım,
düğünde vurulan damatları, kavga ayırmak isterken bıçak
yiyenleri, kadın dövene müdahale edip onu erkek
öldürene dönüştürenleri...
Kanalda yüzen gençlerden İbrahim şöyle demiş:
"Bize istedikleri kadar ceza yazsınlar, kanalda yüzmeye
devam ederiz. Kış aylarında bile gelip yüzüyoruz.
Burada yüzmekten korkmuyoruz."