Esasta "Demirelci" olarak bilinen, hayatını da Özal düşmanlığı
ve şimdi de Erdoğan düşmanlığıyla dolduran "sosyetik" bir adam
var.
"Yurt dışı gezilerinde ıstakoz yarıştırırdı" diyeyim de anlayan
anlasın.
1991 yılında "Baba çok değişti" sloganıyla Demirel'i yeniden
iktidara döndüren gayretkeşlerin başında geliyordu. (Baba'daki
değişiklik, o yılın modasına uygun olarak "ekose ceket"
giymesiydi...)
Bu adam, Demirel artık hayatta olmadığı için şimdilerde CHP'yi
parlatmaya çalışır.
Ve de, cirmiyle yakabildiği yer kadar tabii, her fırsatta Erdoğan'ı
baltalamaya...
Az satışlı emekli memur gazetelerinde kendileri söyleyip kendileri
dinlerler ama, harcanan mesai İstanbul sermayesine, özellikle de
Koç Holding'e verilen hizmettir.
Eh, demokraside nasıl patron teknesinde şarap servisi yapan imamlar
varsa, eli kalem tutan holding müstahdemi de olacaktır tabii.
Buraya kadarı hoşgörü ölçüleri içinde zırtapozluk da, işin tadı
"milli menfaatlere zarar vermeye" koyulunca kaçıyor.
Sözünü ettiğim çok değerli gazeteci büyüğümüz, Almanya'yla aramızı
iyi tutmamızı istiyor. Restleşme olmamalıymış.
Nasıl yani?
Alman ajanlarının burnumuzun dibinde Türkiye'yi karıştırma
toplantıları yapmalarına göz yumalım...
"Cover story" olarak cebine her basın kartı koydukları
Bundesnachrichtendienst görevlisi gelsin istediği gibi burada
ayaklanma çıkarsın...
Almanya'nın Fetö kaçaklarına ve PKK üyelerine kucak açmasına ses
çıkarmayalım...
Hatta, Alman ajanı Can Dündar'a ödül verilmesini isteyelim!
Gazeteci büyüğümüz "özeleştiri" yapmamızı ve "kendimizi
sorgulamamızı" istiyor.
Yapalım: Almanya'ya boyun eğmemekle hata ettik.