Eski Yunanca üzerine bir laftır efendim, "tezahür" anlamına gelir. Eski Yunan tapınaklarından ayakta kalmış olanlara dikkatle bakarsanız göreceksiniz, tapınağın önünde, sütunların üstünde, alınlıkta bir pencere vardır.
Hangi putperest tanrısına adandıysa, o tanrının tapınakta iki ayrı heykeli bulunurdu: Biri içeride, büyük boyutlarda, diyelim üç metre kadar, devasa bir "asıl" heykel... Biri de, dışarıda toplanmış halka o sözünü ettiğimiz pencereden gösterilmek üzere, bir metre kadar, daha küçük bir heykel... İşte bu gösterme eylemine de "epifania" denirdi, tanrının insanlara görünmesi, tezahürü...
Daha sonra, Hıristiyanlar bu kavramı, kendi tanrılarının yani Hazret-i İsa'nın "ete kemiğe bürünmesi" yani Meryem Ana'dan doğması ve bu şekilde insanlara görünmesi anlamında kullandılar.
Ortodokslar bunu her yıl 6 Ocak'ta kutlarlar, üç "müneccim kralın" (Gaspar, Melchior ve Balthazar) lohusa Meryem'i ve kucağındaki bebek İsa'yı samanlıkta ziyaretleri...
Çağımızda "bir şeyin asıl anlamını birdenbire kavrama" anlamında da kullanılmaktadır. Hani bazı anlar olur, birdenbire herşey gözünüze çok başka bir ışık altında görünür, varoluşun anlamını çözdüğünüz hissine kapılırsınız... İnsanın hayatında bir ya da birkaç kere olur bu, fazla değil... Çok da kısa sürer, birkaç saniye... İşte bu tür "aydınlanma anlarına" büyük yazar James Joyce epifani derdi.