Kaç kere söylendi: Türk devletinin Kürt halkıyla bir sorunu
yoktur.
Ama yasa dışı ve bölücü Kürt örgütleriyle vardır.
Tıpkı, Yahudi halkıyla bir sorunu olmadığı ama İsrail hükümetiyle
olduğu gibi...
Türkiye'de Kürtçe konuşmak serbesttir. Kürtçe yazmak da serbesttir.
Devletin Kürtçe yayın yapan resmi bir televizyon kanalı bile
vardır.
Kürt halkı bunu Tayyip Erdoğan'a borçludur.
Erdoğan Kürt halkına cumhuriyetin "bürokrat
diktası" tarafından geçirilmiş demir kasnakları kırıp
atmıştır.
Bunu görmeyen Kürt nankördür.
Devletin yeni politikasını şöyle de özetleyebiliriz: Bölücülük yok,
"kültürel haklarınız" sonuna
kadar sizin.
Bu tarihi bir aşamadır.
Kıymetini bilsinler.
*** Lakin, Kürt
faşistleri devletten tokat üstüne tokat yerken, Türk faşistlerinde
de bir "kıpırdanma" gözleniyor...
Çanakkale'de, yaşlı bir adam, hasta yatağında yatan yaşlı anasıyla
Kürtçe konuştuğu için saldırıya uğramış.
Anasının Türkçe'si zayıfmış. Nece konuşacaklardı, Fransızca mı?
Adamın kafasında soda şişesi kırmışlar, daha sonra kadının da
üstüne yürümüşler.
Saldırganın "şizofren" olduğu bildirilmiş.
Yemedik. Örtbas etmeye çalışıyorlar.
Bu, Atatürk heykellerine her saldırana "meczup"
etiketi yapıştırmaya benziyor...
Kürtçe konuşana saldırmak PKK'ya hizmettir.
PKK, "yasaklar sürsün" ister. Kürt halkının boğazı
sıkılsın ister.
Bu nedenle de Kürt halkına sunulan
"demokratikleşme" önerisi hiç işine gelmemiş,
Oslo'da kurulan görüşme masasına, İsrail gizli servisinin de
gazıyla, tekme atmıştı. Tayyip Erdoğan'ı devirme girişimleri de
ondan sonra hız kazandı. (Televizyonda şakır şakır Kürtçe program
sunan Rojin adlı kızcağızı "Türkler'e
hizmet ediyorsun" diye ölümle tehdit ettiler.)
Çünkü derdi hak huku...