HDP Türkiye'nin partisi değildir. HDP bütün Kürtler'in partisi de değildir. HDP, bağımsızlık isteyen ve azınlıkta kalan "bir kısım Kürtler'in" partisi ya da bağımsızlık isteyen Marksist-Leninist çağdışı örgütün "halkla ilişkiler bürosu"dur.
Bunu yazının sonuna koyacak, lafı böyle bağlayacaktım, dayanamadım. Elimi zorladı, geldi kendini hemen yazdırdı.
Çünkü Selahattin Demirtaş, ya farkında olmadan ya da özellikle ağzından kaçırdı: "Belki Kürtler'in bağımsız devleti de olacak federal devleti de, kantonları da özerk bölgeleri de" diyor...
Fezlekeden kaçmak için "belki" kelimesinin ardına sığınıyor. Anayasa Mahkemesi sorarsa da "ben Kuzey Irak'ı kastettim" deyip sıyrılacaktır.
Bunların hak hukuk iddialarının masal olduğunu, asıl dertlerinin bağımsızlık olduğunu defalarca yazmıştık... Kantonu mantonu da bağımsızlığa giden ilk adım olarak algılıyorlar.
Dertleri hak hukuk olsaydı, Kürtçe'ye özgürlük sağlayarak devrim yapmış Recep Tayyip Erdoğan'a bu kadar nankörlük etmezlerdi...
Dertleri demokrasi olsaydı, 80 mebusla girmeyi başardıkları meclisin kıymetini bilirler, yeni bir anayasa için iktidarla efendi gibi (ya da hanım gibi) görüşmeye ve pazarlığa otururlardı. Ayaklanmayı yeniden başlatmazlardı...
Bilemediler, hem oy kaybettiler hem de koltuk.
Şimdiki kıvranmaları da, devletin PKK'ya hiç ummadıkları, şimdiye kadar görmedikleri sertlik ve kararlılıkla cevap vermekte olmasıdır. "Mevzi kaybetmenin" yarattığı paniktir bu.
Birçok kişi, bu kafayla gitmekte inat ederlerse "bakalım fezleke de yiyecekler mi, bakalım meclisten de önceki gibi kovulacaklar mı" diye merak ediyor...
Öyle ya, doksanlı yıllara döndüklerine göre...
Bendeniz bölünme bekliyorum.
Çoktandır gözden çıkardıkları Abdullah Öcalan ve Leyla Zana gibi isimlerin önderliğinde, daha ılımlı, daha gerçekçi bir Kürt partisi...
İsterseniz, "bağımsızlık inadından vazgeçenler fraksiyonu" diyelim.