Yürüyüşü sevdiler.
Hababam yürüyorlar.
Bu sefer de fındık yürüyüşü yaptılar.
Pardon, "fındıkta adalet" yürüyüşü tabii! Bir de fındıkta adalet mitingi.
Üç bin kişi katılmış. Bir milletvekilinin tek kolunu bile değil, serçe parmağını meclise sokacak kadar "oy potansiyeli"...
Fakat Kemal Bey bu sefer yürümemiş, son gün "saplama" yapmış, Ankara'dan Giresun'a doğrudan gidip kapanış mitingine katılmış. Maalesef bu sefer birşeyleri müzeye kalkamadı.
Ekmeğine fındık ezmesi sürdüğü bıçak... Yediği fındığın kırılmış kabuğu... Ne anlamlı olurdu...
Yürüseydi, belki Kemal Bey'in "canlısını görmek" için katılımcı sayısı da artabilirdi.
Fındıkta adaleti sağlamak için de iki yıl istemiş.
Terörü bitirmek için dört yıl mı altı ay mı istediği belli değil (bir öyle diyor bir böyle), hiç olmazsa fındığa kesin süre vermiş: İki yıl.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Fakıbaba dalgasını geçiyor:
"Yürümek iyidir, ben bir hekim olarak buna inanıyorum." Fakat en güzel yorumu, CHP'yi tutan emekli memur gazetesinin gene CHP'yi tutan ama Kemal Bey'i tutmayan bir yazarı yaptı:
"CHP'nin tarım politikası nedir?" Böyle bir politika yoktur.
Onun yerine, "alın teri, emek, ekmek, iş, aş, ne ezilen ne ezen, insanca, hakça bir düzen, toprak işleyenin su kullananın" gibi bol miktarda hoş ve içi boş laf vardır.
Ecevit numaraları... CHP daha ileri bir "söylem" geliştiremiyor.
Merhume Şenay hayatta olsaydı belki onu da çıkarıp oynatırlardı: Sev kardeşim, elini ver bana...
Daha ötesine akılları ermiyor.
Cem Yılmaz'ın dediği gibi, içinde tarım ürünleri geçecek, buğday, arpa, nohut...
Dağ, taş, ova, delta, alüvyon...
Bir de, "libido" olmayacak, ana baba, bacı kardaş...
Efil efil, ılgıt ılgıt, toprak gibidir... İşte oldu tarım politikası.
Aynı yazar çok çarpıcı bir gerçeğin de altını çizdi.
Özgür Özel demiş ki: