Melih yazdı (Altınok) ama ben de yazayım, katlamasını
yapayım:
Deniz Baykal başkanlık sistemine hem karşı hem karşı değil.
Ve kendisi alt tarafı CHP'nin "eski" başkanı.
Yeniden parti içi iktidara gelmesi de pek mümkün görülmüyor.
Altan Öymen de aynı partinin eski başkanı, Baykal'ın eski
emanetçisi, oldu olacak ona da fikrini sorun bari.
Dolayısıyla Baykal'ın başkanlık sistemi (ya da herhangi bir konuda)
görüşlerinin ancak "emekliler kahvesi geyiği" kadar önemi var.
Baykal Fenerbahçe'nin kötü durumu hakkında da fikirlerini
açıklamalı, çözümler önermelidir.
Önce, "başkanlık sistemi gelince CHP'nin şansının ne olabileceğini"
düşünmüş...
François Mitterrand'ın ancak bu sayede iktidara gelebilmiş olduğunu
hatırlamış.
Olumlu bakmış yani...
Sonra da hemen çark etmiş, "CHP'nin başkanlık sistemine karşı
sonuna kadar ve tüm gücüyle direnmeye devam etmesi gerektiğini"
belirtmiş.
Yani, bizi iktidara belki getirebilecek olan bir reformu
desteklemeyelim, bizi asla iktidara getiremeyecek olan sistemi
arslanlar gibi savunalım! Kurşunu kendi ayağımıza sıkalım.
Bunlara da devlet adamı, politikacı falan diyorlar yahu...
Ne var bu yalpaların gerisinde?
Bir kere, "Kılıçdaroğlu'nu şimdi açıkça karşıma almayayım"
kurnazlığı var.
Onun daha vakti gelmedi.
İkincisi, "başkanlık sistemine geçilirse belki partim beni aday
gösterir" umudu ve beklentisi var.
Eh, neydi o adamın adı, Ekmeleddin İhsanoğlu'ndan iyidir
herhalde!
Baykal'ın aday gösterilmesi mümkündür ama kazanması mümkün
değildir. Nitekim kendisi de "kazanırım" demiyor (bir yalpa daha),
"makamın özelliklerine uygun iyi bir aday oylarımızı arttıracaktır"
diyebilmiş ancak.
François Mitterrand ılımlı sosyalistti (gençliğinde, dünya savaşı
yıllarında faşist olmuş olsa bile), Deniz Baykal solcu falan değil,
Ankara bürokrasisinin mümtaz bir temsilcisidir.
Tutucudur, statükocudur. Eski Türkiye'nin adamıdır.
Halk, sırtından güç bela indirebildiği "vesayet figürlerini"
seçimle asla sırtına bindirmez.
Haa, bir François daha var, Hollande.
Sorarsan o da sosyalist.
Fakat Mitterrand'ın haftada 35 saate indirdiği çalışma süresini
tekrar 40'a çıkarmaya çalışıyor, Fransa'da emekçiler
homurdanıyor.
Bir François'nın kaşıkla verdiğini öbür François kepçeyle geri
alıyor.
Deniz Baykal kendini bunlardan hangisine yakın hissediyor?