Muhalefetin, özellikle de sözcüsü olan basının, yıllardır
herkesi aptal yerine koyarak ısrarla işlemeye çalıştığı bir temel
fikir var:
Memleket batıyor!
Türkiye, 2000'li yılların bütün dünyayı saran o müthiş kalkınma
dalgasından çok yararlandı, 2010'lu yılları kasıp kavuran kriz
ortamında da mucize yaratarak büyümesini sürdürebildi... Dört bir
yanda mantar gibi gökdelenler yükseliyor, yeni yeni otoyollar,
köprüler, havaalanları yapılıyor, fakat muhalif basına sorarsanız,
battı batıyor.
Buna "algı operasyonu" diyorlar, biliyorsunuz.
Fakat algının feriştahını da düzenleseler, etkileri kendi
"tirajlarıyla" sınırlı kalıyor.
Okurları hepten eşek olmadığı için de, satışları düşüyor. Örneğin
gazete olduğunu iddia eden faşizan bir propaganda broşürü, Tayyip
Erdoğan'a vahşice saldıra saldıra nerelerden nerelere indi... Kendi
müşterisi bile yutmuyor.
"Kemikleşmiş" eski gazeteler de öldür Allah yerlerinde sayıyorlar.
Devlet sırlarını açık etsen de elli bin satıyorsun, bir yerinle kuş
tutsan da. Bu da kabaca bir tek milletvekili eder.
O ünlü "cumhuriyet mitinglerinde" de böyle olmuştu. Meydanda
toplanan beş yüz bin kişiyi şişirip beş milyon yapıyorlar, sonra
buna kendileri de inanıyorlar, seçimde yamulunca da şaşıyorlardı:
Nereye gitti bunlar yahu?
Bakınız, bugün 19 Mayıs'tır.
Açın muhalif gazeteleri, memleketin nasıl battığını, yandığını
bittiğini mahvolduğunu, Atatürk'ün elden gittiğini, onun memleketi
emanet ettiği gençliğin ne kadar berbat durumda olduğunu
okuyacaksınız.
Bakalım öyle miymiş?
Türkiye İstatistik Kurumu gene bir araştırma yapmış. Nüfusumuzun
kabaca yüzde 16'sı gençlerden oluşuyormuş, yani kabaca 13 milyon
kişi.
Bunlar yaşları 15 ile 25 arasında olanlar, yani içinde ortamektep
öğrencisi de var, çiçeği burnunda üniversite mezunu da. Okuyan da
var, çalışan da, işsiz de.
Bu kitlenin yüzde 64'ü kendini mutlu hissediyormuş!
İki yıl içinde yüzde 61'den bu orana çıkmış üstelik.