Siyasette bir "çoluk çocuk, torun torba, akraba ve taallukat" modası çıktı.
Referandum günü yaklaştıkça eski politikacıların yakınları birer birer ortaya zıplıyor, sanki siyasi hayatta önemli kişilermiş, millet bunların ne diyeceğini çok merak ediyormuş gibi ilanlar veriyorlar, demeçler patlatıyorlar.
Keşke Demirel'in yeğeni Yahya hayatta olsaydı da, o da sallasaydı: "Artık hayali mobilyaihracatı yapamadığım için hayır diyorum!"
İlginç olan da bunların ağızlarını açmaları değil, zavallı basın amigolarının bunlardan medet ummaları.
Yani, çaresizliğin dibi.
Geçen gün Nilüfer Gürsoy rahmetli babası Celal Bayar'ın kemiklerini sızlatmıştı hatırlarsınız, partili cumhurbaşkanına karşı çıkıyordu!
"Ya sizin babanız neydi on yıl boyunca? O zaman niye gazeteye ilan vermediniz, 'babacığım bırak bu işleri' demediniz?" sorusuna vereceği cevap yoktu.
Gülsün Bilgehan da zıplamış tabii gene...
Geçenlerde, 1937 yılında paşa dedesinin Atatürk tarafından başbakanlıktan kovulmuş olduğunu unutmuş, 1937 yılında Atatürk'le paşa dedesi arasındaki uyum, güven ve sevgiden sözediyordu...