Yılbaşı geldiği için hiçbir heyecan duymuyorum.
Hiç öyle kıpır kıpır oynamıyor bir yanım. Bunun alt tarafı bir "takvim oyunu" olduğunu bilen hiçkimse de duymuyor ama maksat eğlence olsun...
Çünkü onlara "eğleneceksin" emri verilmiştir.
Bu bir paroladır.
İşareti de: "Bol bol da alışveriş yapacaksın"...
Yapamayınca da mutsuz olacaksın.
Hindi etini zaten pek sevmem.
Üstelik bitirilemiyor, kalıyor, "bayat yemek" sıfatıyla ertesi günlere sarkıyor.
Bakınız "kestaneli iç pilava" hiç itirazım yoktur ama!
Tombala oynamaya da IQ düzeyim uygun değil.
Yaşım da değil. "İdrak ettiğin" yılbaşı sayısı altmış dört olunca "kazasız belasız bir yenisini görür müyüm acaba" endişesi ağır basmaya başlıyor...
Yirmi ya da otuz olsaydı o zaman başkaydı tabii...
Yılbaşında evde otursam çatlardım.
Hadi gene geldi "yılın bilmemnesi" günleri... Yılın adamı, yılın kadını, yılın takımı, yılın fotoğrafı, yılın olayı...