Kendimi bildim bileli duyarım: Günün birinde İstanbul trafiği
öyle içinden çıkılmaz bir hale gelecek ki, herkes arabasını olduğu
yerde bırakıp gidecek!
Hep yaklaşıyoruz ama o gün bir türlü gelmiyor.
Acaba gerçekten gelir mi?
Hani kar bastırınca yaşananlar gibi...
İstanbul trafiğine son bir yılda 247 bin 415 araç eklenmiş.
Millet aç ya... Ondan herhalde.
Manda yoğurdu yiyemeyen halkımız o parayla araba alıyor olmalı.
Böylece İstanbul'un toplam motorlu araç sayısı 4 milyon 688 bin
olmuş.
Aşağı yukarı her dört kişiye bir tane...
Canım, bunların 3 milyonu otomobil, 96 bini minibüs, 37 bini
otobüs, 747 bini kamyonet, 437 bini de motosiklet.
Otomobil sayısı amansızca üstün. Her beş kişiye bir adet.
Parasızlıktan olmalı.
Havadaki "partikül" sayısı da artıyor tabii...
O kadar ki, birtakım uzmanlar "Durakta otobüs bekleyenler
maske taksınlar" demişler.
Pandemi maskesi değil, "kalıcı" maske...
Çözüm nedir?
Çözüm yoktur.
İstanbul bir canavardır.
Canavarla baş edilemez.
Yeşile saldırdıkça, orman içlerine yeni yeni siteler domaltıldıkça
bunlara yeni yeni yollar da yapılacak, bir süre geçici bir
rahatlama sağlanacaktır.
Burjuvazi kendince bir çözüm buldu, kuzeye kaçıyor. Fakat bu yeni
sitelerin, bu uydu kentlerin "ömrü" de ortalama beş
yıl.
"Asude" diye gittiğin belde ortalama beş yıl
sonra "çekilmez" hale geliyor.