Pink Martini topluluğu Türkiye'ye geliyormuş... Epey alkış
toplayacaktır, çünkü piyasaya yeni çıkan en son albümlerinde bir
Türkçe şarkı da var:
"Aşkım bahardı, ümitler vardı, sen gittin diye gönlüm
karardı!"
Albümün adını yazmıyorum, bugün itibarıyla çok biçimsiz.
Tercüme ederek başımı derde sokmak istemem.
Topluluğun solisti China Forbes, meraklısı bilecektir, her dilde
söyleyebiliyor: İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Almanca, Türkçe,
Japonca, Sırpça, Arapça, Rumca, İbranice...
Gene de...
Pink Martini'de, nasıl diyeyim, sanki bir gerileme,
bir "degradasyon" var. Her yeni albümde biraz daha
hissediliyor bu.
İlk albümü o muhteşem "Sympathique"in düzeyine bir daha
erişemedi (hani sarı kapaklı.)
Hani şu ünlü şarkı: "Çalışmak istemiyorum, yemek yemek
istemiyorum, yalnızca unutmak istiyorum, üstelik sigara
da içiyorum!"
Chopin'in o nefis "andante spinato"sunun ardından giren
bir o kadar nefis viyolonsel... Ve
de "La Soledad" (Yalnızlık) şarkısı...
İsteyene Japonca: Dare mo hairenu, daiya no kokoro, tsumetai
watashi no, kokoro no naka ni wa...
İsteyene Rumca: Ena ke dio ke tria ke tessera poulia...
Bir de "Amado Mio" tabii, Rita Hayworth'un ünlü
Gilda'sının unutulmaz şarkısı (hemen herkes o filmde şarkıları
Rita'nın kendisinin söylediğini sanır, oysa Anita Ellis diye bir
kız söylemiştir! Yönetmen Rita'nın sesini yetersiz bulmuş.)
Pink Martini'nin ikinci albümünde de (hani mavi
kapaklı), "Napoli'de Bir Gece" şarkısı çok
güzeldir...
Sonra yavaş yavaş tadını kaçırdılar.
Eski pırıltılarını kaybettiler. Artık çarpıcı değiller.
Dördüncü albümlerinde "Üsküdar'a Giderken" vardı ama
bu ancak Türkiye sınırları içinde bir anlam taşırdı.
(Nitekim THY uçağına binerken resim çektirdiler.)
Sonra eski parçalarını "remiks" etmeler, evirip çevirip
yeniden dayamalar, çocuklar için Noel şarkıları falan...
Toprağı bol olsun, erkek sesli ve de erkek tabiatlı Bayan Chavela
Vargas'tan destek aldılar ("Piensa en Mi") ama o parçayı da
sanki Luz Casal daha mı iyi söyler, tartışabiliriz.
(Sapıklar vadisinde de Chavela Vargas