Bir süre sonra ceketini çıkarmış...
Vay...
Haberdir bu ha...
Gençlerle Anıtkabir'e yürüyor, daha doğrusu yürüyüşe "belli
bir noktadan" katılıyor, bir süre sonra ceketini
çıkarıyor...
Vay... Adamın ruhu genç!
Üşürsün ağabey. 30 Ağustos değil ki bu, 19 Mayıs.
Yalnız ceketini çıkarmakla kalmıyor, beyaz gömleğinin de kollarını
sıvıyor!
Al bu da haber.
Bir daha vay... Fakat buna nasıl derin bir anlam yüklemek gerekir,
ben çözemedim. Amigolar da çözememişler.
Bir ara kucağına bir de kız çocuğu almış, Amerikan başkan adayları
gibi.
Ama "dinamik" adam canım...
Yürüyüşte de ayağı sakatlanmıştı.
Bakalım bugün Maltepe'de beli mi tutulur, kuyruk sokumuna ağrı mı
girer, tıknefes mi olur?
Ne halt edeceklerini şaşırdılar.
Amigo basın mensupları...
Adamı yağlayıp yıkayacaklar ama öyle saçmalıklar yapıyor ki, övmek
için geriye "ceketini çıkardı"dan başka malzeme kalmıyor.
Şu İsveç ile Finlandiya'nın NATO üyeliği konusunda ağzını açsa
örneğin... Ünal'a bir danışsa... Onun yönlendirmesi
doğrultusunda "Girsinler" dese...
Açmıyor. Onun yerine "16 Mayıs'ta düşman zırhlılarını
gördüğü zaman 'Geldikleri gibi gideceklerdir' diyen
Mustafa Kemal'in yaktığı kurtuluş
meşalesinden" söz ediyor.
Şu adama biraz tarih öğretin dedik, kimse dinlemedi.
Mustafa Kemal o sözü 16 Mayıs'ta söylemedi, Suriye'den trenle gelip
Haydarpaşa'ya indiği gün söyledi, altı ay önce.
Üstelik "gideceklerdir" demedi, "giderler" dedi.
Adam okumuyor, bilmiyor.
Cahil cesaretiyle sallıyor da sallıyor...
"Müşterileri" arasında da hesap soracak kimse yok.
Çünkü onlar da bilmiyorlar.
"Atatürk, Köy Enstitüleri'ni kurarak işe başladı" dedi,
Köy Enstitüleri yeniden açılmalıdır diye esip savuran
hiçbir budala "Sen ne saçmalıyorsun?" diyemedi.
Şimdi bunların hiçbiri "Orta Anadolu'da kuracağın
ambalaj sanayii kenti projesinden niçin vazgeçtin, hiç
adını anmıyorsun?" da diyemez.
Çanakkale'ye adalet tanrıçası heykeli dikeceklerdi, o da unutuldu
gitti.