Bu basında en sinir olduklarım, "sonuç ne çıkarsa çıksın yeter ki memleket kazansın" diye laf yuvarlayanlardır... Dün de örneklerini gördük.
"İyi oynayan kazansın" gibi bir eyyamcılık yani. (Perşembe akşamı iyi oynayan mı kazansın? Hayır, kötü oynasa da Beşiktaş kazansın!)
Ya da sıkışınca "milli takımı tutuyorum" diye kıvırtmaca (öyle bir laf edeceksin ki kimse itiraz edemeyecek.)
O zaman "dünya ateşten bir toptu" ya da "mevsimler dörde ayrılır" falan da yaz, gerçekleri dile getiriyorum diye de gez dolaş.
Bir de düz yalancılar. Hani, "otuzlu yıllarda çok partili döneme geçmek için her türlü hazırlık yapılmış, bütün tedbirler alınmıştır" diye işkembeden sallayanlar...
Bir de tabii, İnönü'nün çok partili sisteme "geri döndüğünü", geri dönmek "zorunda kaldığını" gözlerden kaçırıp "ilk kez geçtiğini" ve bunu millete "bahşettiğini" yazan soytarılar.
Yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti'nde demokrasi de çok yeniymiş...
Yok yahu? Anayasa 1876'da ilan edilmişti.
1908'de yeniden yürürlüğe konulduğunda birçok parti vardı...
Beş sene yaşadı.
1913 başında darbe yapan İttihatçılar demokrasiyi de çöpe attılar. Kılıçdaroğlu'nun ataları.
Demokrasiye, 1918 yılının kasım ayında, memleketi batıran İttihatçı kodamanlar yurt dışına kaçtıktan sonra dönülebildi.