O korkunç gecenin sabahında darbecilerin "algı operasyonunu"
yutan, daha doğrusu yutmaya pek gönüllü ahmaklar vardı...
Bir tanıdığım "zavallı askerciklerin
kafalarını kesip kesip köprüden denize
atmışlar" dedi. Darbeye direnen halkı suçluyordu.
Zekasıyla ünlü bir arkadaş değildi ama bu kadarı da fazlaydı
doğrusu... Ahmaklığın da bir sınırı olmalıydı.
"Sen gördün mü?" dedim.
"Hayır ama kardeşim söyledi"
dedi.
"Peki o görmüş mü?" dedim.
Ona da taksi şoförü söylemiş...
O günden sonra kendisini ne gördüm ne konuştum. Selam sabah
kesildi.
FETÖ'nün Internet'te dolaşan o rezil algı yalanları, dönüp
avanaklara bu şekilde yansıyordu.
İnanıyorlardı çünkü inanmak istiyorlardı.
Çünkü Tayyip Erdoğan o gece öldürülseydi çok mutlu olacaklardı.
Çünkü nefret ediyorlardı.
Şimdi de ederler.
*** İstanbul
Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, o geceyi yüz akıyla atlatan,
namusu mücessem bir adamdır.
Korkmadı, kaçmadı, tam tersine ateşe yürüdü.
"Silah namusunuzdur, hiçbir polis silahını
teslim etmeyecek, gerekirse de silahını
kullanacak" dedi.
Gerek kalmadı, halk göğsünü siper etti, 251 şehit verdi. 2 bin 169
da yaralı.
Gerek kalsaydı çatışmaya da girilecekti.
Fakat o zavallı askercikler(!) çok ucuz kurtuldular.
Kimisi "aklı ermiyor" diye serbest bırakıldı, kimisi "sembolik"
cezalarla sıyırdı, elebaşları müebbet yediler ama Kılıçdaroğlu
iktidara gelirse onlar da birer ikişer çıkarlar.
Oysa İstanbul Emniyet Müdürü "darbeye kalkışan hiçkimse masum
değildir" diyor...
Diyelim ki aklınız ermedi, "yarım saat, bir saat olayı anlamaya
çalıştınız, ondan sonra yapmanız gereken kafanıza silah dayansa
dahi silahını bırakmak...