Takdirle ve ilgiyle izlediğim, "kafa dengi" saydığım çok sevgili
bir hocamız var: Hasan Bülent Kahraman... Üstelik onunla
"şeyhlerimiz" de ortak, Attila İlhan, Jorge Semprun, Andre Malraux,
vb.
Kusura bakmazsa bugün kendisiyle ters düşeceğim. Yeni bir solun Kaf
Dağı'nın ardında olmadığını yazmış. Yanılıyor, ne yazık ki Kaf
Dağı'nın ardında.
Solculuğu "senede bir gün Taksim'de polisle dalaşmak" sananları
geçelim tabii bir kalem... Onları aklı başında hiçkimse ciddiye
almıyor.
Örneğin, solcu geçinen hiçbir hımbılın ağzından "bankaların halkı
birtakım ayak oyunlarıyla nasıl söğüşlediklerine" değinen, gemi
azıya almış vahşi finans-kapitalin dizginlenmesini isteyen tek
cümle duymadık bugüne kadar (ama cumhurbaşkanına hakareti çok
duyduk.)
Sevgili hocamız, solun bugünkü "bölüşme ve paylaşma adaleti
isteyen" politikalarıyla daha fazla gidemeyeceğini (yani örneğin
Bad Godesberg programının da yetersiz kaldığını), büyüme
politikalarını ve tam istihdam hedefini gözetmesi gerektiğini
söylüyor.
Oysa bu, "üretim araçlarını kamulaştırmadan" mümkün değildir.
Üretim araçları üzerinde kamu mülkiyeti de, solun çoktan
vazgeçtiği, geçen yüzyılda kalmış, çünkü geçen yüzyılda tıkanmış,
yürümemiş ham bir hayal!
Tam istihdamı SSCB'de izledik, kimse boşta değildi, herkes aynı
ücreti alıyordu ve kimse çalışmıyordu... Attila İlhan'ın deyimiyle
"hırbo Ruslar arabayı devirdiler" ama araba zaten sönük teker
üzerinde ve bozuk yolda başaşağı uçuruma doğru gidiyordu...