İyice zıvanadan çıktılar. Bir yandan Fethullah'ın müritleri,
öbür yandan Kürt ayrılıkçıları, beri taraftan gözünü nefret bürümüş
alafranga paşa torunları...
Muhalefet etmeyi anladık da, bu "kara nefret" hangi çarpık egonun,
hangi ruh bozukluğunun ürünüdür?
Bir yandan da medya füsülükleri! Yazısı okunmadığı, haybeden maaş
aldığı için sonunda dayanamayıp yol verilen her gazeteci "beni
Tayyip mahvetti" diye ağlıyor.
Fethullah tayfası da "paracıklar gitti" diye ağlamayı
sürdürüyor.
Bir yandan "savaşa hayır" edebiyatına sığınıyorlar: PKK adam
öldürsün, ordu cevap vermesin!
Ya da "orantılı güç" kullansın, örneğin PKK'nın elinde uçak
olmadığına göre bizimkiler de uçaktan bomba atmasınlar...
Kimileri, "1 Kasım'da AKP kazanırsa darbe olur" diyerek
gönüllerinden geçen pis umudu açığa vuruyorlar.
Fakat bu eski ve kabak tadı vermiş bir terane olduğu için egosu
şişik mütefekkir bozuntularını ciddiye alan yok. Onları ancak Bilgi
Üniversitesi koridorlarında adam yerine koyarlar, bir de
Baltalimanı sosyalleşme tesislerinde...
İçlerinde hem mason hem Marksist, hem ateist hem Fethullahçı,
doğaya aykırı tuhaf yaratıklar bile var, nasıl ciddiye
alalım?
Korksunlar tabii, kimin kimden kaç para aldığı, kimin nerede
kadrolu olduğu günün birinde ortaya çıkacak.
Kimisi "Tayyip seçimi yaptırmayacak" balonundan medet
umuyor.
Daha önce de denemişlerdi, sökmemişti, ama balon değil mi, üfür
gitsin...
Örneğin, AKP'nin İstanbul ve Ankara belediyelerini çatır çatır
kazandığı yerel seçimlerden önce de "kaybedeceklerini bildikleri
için seçimi yaptırmayacaklar" diyen budalalar vardı.
Kimisi geldiği yere dönmekten, gerçek oy oranına inmekten, baraj
altına düşmekten korkuyor.