Elli yıldır kafamı kurcalayan bir mesele var: Bu memlekette
"askerin politikaya karışmasına" en şiddetle karşı çıkan iki kişi
kimdir?
Atatürk ile İnönü, öyle değil mi?
İkisi de askerdir!
Meclis başkanı, başbakan, cumhurbaşkanı, ebedi şef, milli
şef...
Bu "politika" değil mi?
Daha sonra gelen tam dört cumhurbaşkanı da asker (Gürsel, Sunay,
Korutürk, Evren...)
Dört defa "başarılı" darbe yapan da asker (1960, 1971, 1980,
1997...)
Üç defa "başarısız" darbeye kalkışan da asker (1961, 1962,
2016...)
Serbest seçimi sivil muhalefet kazanınca darbe düşünen ve
"İnönü'den izin isteyen" de asker (1950...)
Daha 1955'te cunta kuran da asker...
1960 darbesiyle tatmin olmayıp 1961'de yeni bir cunta kuran da
asker...
1971'de bir de değil, iki rakip cunta kuran da asker...
Kimisi emir ve komuta zinciri içinde, kimisi dışında...
Hadi bunlar darbeci... Peki, bir çeşit "üst hükümet" olarak görev
yapan Milli Güvenlik Kurulu'nda ağırlık kimdeydi? Askerdeydi.
Askeri politikaya karıştırmamakta maşallah ne kadar başarılı
olunmuş...
Hemen ne diyeceğinizi biliyorum.
"Ama Atatürk ile İnönü üniformalarını çıkarmışlardı"
diyeceksiniz.
Vallahi şimdi de çıkaran çoktur akşam Orduevi'ne rakı içmeye
giderken...
Mareşal üniformasıyla resim çektiren, yağlıboya tablosunu yaptıran
kim? Atatürk.
Yeni ve "alafranga" cumhuriyet üniformasıyla... "Üniformayı"
çıkardıktan üç sene sonra...
Diyeceğinizi biliyorum:
"Atatürk kendisine muhalefet eden paşalara 'ya asker olarak kalın
ya da üniformanızı çıkarın ve siyasete girin' demişti..."
Aslında siyasete girmelerini istiyordu, kıtaların başında komutan
olarak kalmalarını yani ellerinde silah olmasını istemiyordu.
Elinde silah olan darbe düşünebilirdi, sivil muhalifi ezmek çok
daha kolaydı.
Peki, üniformayı çıkarıp siyasete girmek kabul edilebilir bir
tercihti de, bu emekli paşaların oluşturdukları Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası niçin kapatıldı?
Gençler bilmezler: 1980 darbesinden sonra siyasi partilere
"kontrollu" olarak izin verildiği sıralarda, emekli orgeneral
Turgut