Durduk yerde ortaya attıkları bir "adalar meselesi" var.
Ege'de bazı adalarımız Yunanistan'ın eline geçmiş. Yok, Kardak denilen o saçma sapan kaya parçası değil. (Orada bazı hariciyecilerimiz devrin başbakanı Tansu Çiller'i açıkça "işletmişler", "gaza getirip" kadıncağızın başını derde ve hatta savaşa sokmak istemişlerdi...)
Bu sefer bunu seçimden önce Doğu Perinçek ortaya attı, kendilerine eski komünist havaları veren karta kaçmış postalcılar da desteklediler.
Aynı meseleye, başka mesele yokmuş gibi, MHP de destek verdi.
Fakat adaların sayısı konusunda çelişki vardı, anlaşamıyorlardı. MHP iskonto yapıp "on beş" adayla yetiniyor, Perinçek bunu "iki yüz on altıya" kadar çıkarıyordu.
Ne ki, şimdi Perinçek hükümetle ateşkes imzaladığı, Bahçeli de politika değiştirdiği için konu "küllenmiş" bulunuyordu...
Birdenbire, dam üstünde saksağan vur beline kazmayı, durduk yerde kim sahip çıktı? Kim "kuyudan mesele çıkarmaya" çalışıyor? Kim, sağdan soldan duyma, kulaktan dolma söylentilerle politika üretmeye çalışacak kadar yerlere düşüyor? Elbette Kemal Kılıçdaroğlu.
"Burnumuzun dibinde on sekiz adayı kaybettik" demiş... Kemal Bey ada sayısını on sekizde sabitlemiş.
"Binali Yıldırım'a soruyorum, on sekiz adayı geri almayacak mısın? Milliyetçi misin, değil misin?"
Buna en hafif deyimiyle "ayaktakımı politikacılığı" denir.
En ağır deyimiyle ne dendiğini, Kemal Bey'le mahkemelik olmamak için yazmıyorum.
Üstelik bununla yetinmemiş, araya bir de "Kıbrıs'ı da satıyorlar" lafını da sokuşturmuş ki, Dolunay Partisi bile yapmaz.
Postalcı basının kalemşorlarından da hemen destek geldi tabii.