Eski ülkücüler ikiye bölündüler.
Bir kısmı "Devletçi", bir kısmı
"Meralci"...
Kavga, Tayyip Erdoğan'ı destekleme ya da ona karşı çıkma ekseninde
sürüyor.
Lakin, bugün Meral Hanım'ın arkasında saf tutanlar, yarın Meral
Hanım muhalefet ittifakını bozar da iktidar tarafına kayarsa ne
yapacaklarını hiç bilemiyorlar!
Tornistan tabii.
O zaman onları görmek isterdim.
O zaman "eski devrimcilerin" ne
halt edeceklerini de görmek isterdim.
Örneğin Ataol Behramoğlu ne yazacaktır?
Seçimden önce Meral Hanım'a neredeyse bir aşk mektubu düzeyinde
güzellemeler döktürmüş olan kişi...
*** Bu eski
ülkücüler arasında, Meral Hanım'a yazılmış ama şimdi işler ufak
ufak sarpa sarmaya başlayınca "Davutoğlu,
Gül ve Babacan taraflarını" da yoklayanlar
var.
Tayyip Erdoğan'a yönelttikleri en önemli eleştiri konusu
"kuvvetler birliği-
kuvvetler ayrılığı" meselesi. (Ki AK Parti'den
kopanların derdi de bu sanki...
Mevki ve mansıp dışı kalmış olmalarını önemsiz göstermeye
çalışıyorlar. Yerseniz her şey vatan için.) Kuvvetler birliği
istibdatmış.
Erdoğan da böyle yapıyormuş, öyleyse müstebitmiş.
Peki, tarihe bakalım...
Yok yok, mahcup olacaklarsa bakmayalım.
Ama bunun kılıfı var.
Atatürk'ün, bildik bileli, kuvvetler ayrılığına şiddetle karşı
olduğu bir gerçek midir?
Gerçektir. Bu yönde birçok demeci de var, meclis konuşması da.
Birinci mecliste kuvvetler ayrılığı ilkesini savunanları da
şiddetle eleştirdiği gerçek midir? Gerçektir.
Hatta bu adamlar 1923 seçimlerine sokulmadılar. Öyle mi? Öyle.
Peki Atatürk niçin böyle yapmış acaba?
"Milli mücadelenin fevkalade ağır şartları
kuvvetler birliğini gerektiriyormuş"...
P...