Sosyolojiye giriş dersinde okuturlar: Köy, tarım yapılan yerdir.
Şehir, tarım yapılmayan yerdir.
Yani, merhum Ecevit sosyoloji biliminden azıcık nasibini almış
olsaydı "Köykent" gibi saçmalıkların peşinde koşmazdı.
Hadi onun üniversite diploması yoktu diyelim, muhalif basında bugün
bile "herhalde üniversite okumuş olsa gerektir" dediğimiz dıngıllar
var.
Langa'da deniz otobüsü iskelesi, metro istasyonu, arkeoloji
sergisi, lokanta, kahvehane istemiyorlar da, "buz gibi kuyu suyuyla
yıkanmış mis gibi hıyar" istiyorlar. (Çünkü berikileri "Tayyip
yapıyor" ya...)
Bu hıyar tutkusu elbette marullara da uzanıyor.
Yedikule bostanı da bunların ilgi alanlarından biri.
Yedikule bostanı dediğiniz, Topkapı'dan denize doğru, sur dibine,
yani surların zamanla toprak dolmuş hendeğine sıkışmış ince uzun
bir alan...
Burada bostancılık edenler, bunun "1500 yıllık tarihi bir değer"
olduğunu söyleyerek tarih bilimine de önemli bir katkıda
bulundular. Belgeleri de çıkarmalarını, örneğin Bizans İmparatoru
Manuel Komnenos'un "lahanades tou Hrisoporta" üzerine yayınlamış
olduğu fermanları ortaya koymalarını bekleriz (Altın Kapı
lahanaları.)
Belediye bu lahanaların barakalarını da yıkmış.
Çünkü surlar artık UNESCO koruması altında restore ediliyor ve sur
boyunca ne bostana yer var ne barakaya... Hendek, yeşil alan
olacak. Artık oralarda esrar da çekilmeyecek, kaçak at ve eşek de
kesilmeyecek. Turist kızların ırzlarına geçip öldürmek için kuytu
köşe de bulamayacaksınız.
Lakin muhalefet, "emekten yana" olduğu için herhalde, orada
"üretimin sürmesini" istiyormuş.
Üretimlerini Kılıçdaroğlu'nun iktidara gelince kuracağı
Kemalingrad'da sürdürsünler. Hep Çin'den gelecek malları paketleyip
Azerbaycan'a satacak değiller ya, orada azıcık da göbekli marul
yetiştirsinler. Ayrıca hıyar sulamaya gerek yok, muhalefet safları
hıyardan geçilmiyor.
Arslan sosyaldemokratlar, şehirde tarım yapılmaz. Şehirleşme, bir
anlamda "orada tarımın ortadan kalkması" da demektir.