Daha doğrusu, Ortadoğu'yu Fransız ve İngiliz emperyalizminin insafına terk etmiştik (Amerika henüz buralara ulaşmıyordu, "bayrağı" devralmamıştı.)
İngiltere ve Fransa'yla iyi geçiniyorduk ama Mussolini İtalyası ve Hitler Almanyası'yla daha bir iyi geçiniyorduk!
Sovyetler'le de en iyi...
Bu dış politika falan değil, "bütünüyle içe kapanma" politikasıydı.
Eh, "hariciye" de, memurlarımıza Avrupa görme kapısı... Dünyanın başka hiçbir yeriyle de ilgimiz yoktu.
Bakınız, Atatürk 1934 yılında, o sıralar Dışişleri Müsteşarı olan Numan Menemencioğlu'na (sonradan Saracoğlu'nun yerine İnönü'nün bakanı da olacaktır) ne gibi tavsiyelerde bulunmuş:
"Rusya'yı kışkırtmayın... Komşularımızın iç işlerine karışmayın... Arap ülkelerindeki ihtilaflara taraf olmayın... Batı ile iyi geçinin ama bunların emperyalist şeylerine alet olmayın... Sizden akıl sorulmadıkça siz kendiliğinizden akıl veren olmayın..."
Şimdi Davutoğlu, bunlara uymadığı ve Suriye'nin içişlerine karıştığı için çok haklı olarak suçlanıyor.