Ama bunları yazmak "prim" yapmıyor.
İki yüz yılın biriktirdiği aşağılık duygusu ve "mazoşizm" ha
deyince aşılamıyor. Üstelik iyi şeyleri yazınca muhalif basının iti
köpeği "hükümet yandaşı" diye üstüne saldırabilir...
Yakınmayı çok seviyoruz. Sürekli ağlayacaksın. Durumunun iyi
olduğunu çaktırmayacaksın, ya borç isterler ya nazar değer.
Hani Alman'a rakı içirmişler de, iki kadehten sonra "ne olacak bu
Almanya'nın hali" diye ağlamaya başlamış ya...
Biz de Ankaraİstanbul yolunu bir buçuk saate, İstanbulİzmir yolunu
üç saate indirir, sonra da "battık bittik mahvolduk" diye
ağlarız.
Huyumuz kurusun. Dilenciyi silkelersin, dört apartman dairesinin
tapusu dökülür.
Kitap okunmuyor deriz, dandik romanın satışı yüz elli bine vurur.
Tiyatro öldü deriz, tiyatrolar her akşam lebalep. Sinemamız yok
deriz, Cannes'da birinci oluruz.
Cahil halk oy vermeyi bilmiyor deriz, halk partisini on dört yıl
kesintisiz iktidarda tutar.
Emekçi halkın parası yoktur, komedi filmine beş milyon bilet
kesilir.
Devrimci çuf çuf dumanlar salan "kara trenini" özler, beş milyon
köylü uçakla tanışır.
Bize Nobel vermiyorlar deriz, üç kişi birden alır.
Donumuza kadar herşeyi Amerika veriyor derler, tank yaparlar, uçak
yaparlar.
Bir arkadaşım var, on dört yıldır "az kaldı, Tayyip gidiyor" diye
bekliyor. Cem Uzan da bana "halk uyandı, bu sefer AKP gidiyor"
demişti.
Bunu 2003 yılında söylemişti. Sonunda Tayyip köşke, o da Fransa'ya
gitti.
Genç Parti'nin bir milletvekili adayı da, meclise giremeyince "bu
millet adam olmaz" demişti, ismi lazım değildir.