Birinci Dünya Savaşı iyice uzayıp getirdiği acılar ve yıkımlar arttıkça, "münferit sulh" yani tek taraflı barış yapıp savaştan çekilmek isteyenler ortaya çıkmıştı... En ünlü ve önemli örneği Lenin'dir tabii. Yıl 1917. Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz-Joseph'in ölümü üzerine yerine geçen Karl da münferit sulh yanlısıydı ama bunu dillendiremiyor, Almanlar'dan korkuyordu. Münferit sulhün bizdeki önderi de Yakup Cemil'dir. Onun gözü pekti, Enver'den korkmuyor, sağda solda açık açık konuşuyordu. Örneğin Meserret Kıraathanesi'nde bilardo oynarken bağıra çağıra söylüyor, yan masalarda çay içer gibi yapan Teşkilat-ı Mahsusa ajanları da harıl harıl not tutuyorlardı. Darbe yapmaya kalkınca tutuklandı ve kurşuna dizildi. Başarsaydı, Mustafa Kemal'i Harbiye Nazırı yapacaktı ve savaştan çekileceklerdi. Atatürk onun delibozukluğuna güvenemediği için sessiz kalmış, gelişmeleri izlemekle ve beklemekle yetinmişti, haklı çıktı. İmdi... Günümüzde de münferit sulh isteyenler türedi. Yani, TC ile PKK arasındaki savaştan çekilmek isteyenler. Her ne kadar terör denilip geçiliyorsa da, bu bir savaştır. Yerel ve düşük yoğunlukludur ama savaştır. Bu savaşa karşı çıkanlar esas olarak "Tayyip düşmanları"... Tayyip nefretinden gözü ve yüreği kararmış bir kısım Türk aydını açıkça PKK'yı destekliyor, Kürt bağımsızlığına onay veriyor.