Başkanlık sistemini istemeyenlerin temel derdi "Tayyip kazanır"
korkusudur.
Şu anda görünürde "dişe dokunur" başka bir aday da yoktur tabii. Bu
sisteme geçildiğinde muhalefet "alakasız" bazı isimleri şeklen
önerecek ve bunların hepsi de sandıkta nal toplayacaklardır. Bunu
pek iyi biliyorlar.
Eğer başka herhangi bir adayın en küçük bir kazanma şansı olsaydı,
başkanlık sistemine bu kadar ters bakmayabilirlerdi!
"Seni başkan yaptırmayacağız" sloganı da bu korkunun ürünüdür.
Öyle bir yaptıracaksınız ki!...
Adam olsaydınız, silahı bırakır, Erdoğan'la "federal bir başkanlık
sistemi" için pazarlığa otururdunuz. Bunun ilk adımı da geçen sene
mevcut sistemin sıkıştığı haziran ayında "HDP destekli bir AKP
hükümetine" yeşil ışık yakmak olurdu, kasıma kadar beş ay
kaybedilmezdi...
Tarihi bir fırsatı elinizin tersiyle ittiniz. Daha doğrusu, "Batılı
efendileriniz" itmenizi sağladılar.
Dolayısıyla, başkanlık "üniter devlette başkanlık" şeklinde
gerçekleşecektir.
Olur mu? Mis gibi olur. Federasyon, başkanlık sisteminin "olmazsa
olmazı" değildir.
Başkanlık sistemi bünyemize uygundur.
Halkımız güçlü yönetim sever. Devlet adamlarında "paternalistik"
tavır görmeye hem alışmış hem de bunu benimsemiştir.
Başında "baba adam" ister, bugün alafrangalar "patron", alaturkalar
"reis" diyorlar.
Bu memleket altı yüz yıl bir tür başkanlıkla yönetilmiştir.
Atatürk ve İnönü, her ne kadar devletin şekli parlamenter görünse
bile (demokrasi demedik), fiilen ve çatır çatır başkanlık sistemini
uygulamışlardır.
Adını koymak mı size tuhaf geliyor?
Diktadan korkanlar, cumhuriyetin ilk otuz yılının hesabını
verebiliyorlar mı?
Milli Şef'in başbakanlarından kaçının adını sayabilirsiniz?
Bayar-Menderes dönemi de adı konulmamış bir "yarı-başkanlık"
uygulaması değil miydi?
Kafaları "nalıncı keseri" kafasıdır.
"Bizimki başka" yaklaşımı.
Parlamenter sistemde, "zayıf başkanların" memlekete verdiği
"zararlar" da bellidir üstelik...