Arkadaş Pera Palas'a gitmiş, "hayranı olduğu yazar" Hemingway'in kaldığı odada magazin dergisine fotoğraf çektirmiş, kucağında Hemingway'in resmiyle... İyi güzel, lakin Hemingway o otelde kalmamıştır! 1922 yılında Toronto Daily Star gazetesinin genç bir muhabiri olarak geldiği İstanbul'da, gene Tepebaşı'nda, ama Büyük Londra Oteli'nde kalmıştır. Hemingway'in gazete yazılarından derlenen "By Line" kitabını okuyan bunu bilir. Hayranlık duyuyorsan onu da okuyacaksın. Bunu birkaç kere yazdık. Kanıt istedik: Bizi yalanlayın. Çıkarın 1922 yılının resepsiyon kayıt defterini, girişini görelim çıkışını görelim. Tık yok. Ne otel idaresinin umurunda, ne basının umurunda. Yüz surat mahkeme duvarı. Ne yani, ben de şimdi gideyim, kucağımda Atatürk portresiyle yatağa uzanayım... "Ata'mın oteli" öyle ya... Hayranlık dersen fazlasıyla var... Ayıp olur, soytarılık olur ama hiç olmazsa yalan olmaz. *** Bir başkası da birkaç yıl önce buna benzer bir zevzekliğe kalkışmıştı... "Büyük Atatürk'ün ayağının değdiği yerlere ayak değdirmeyi görev bildiği için", Berlin'e her gittiğinde Adlon Oteli'nde kalırmış! Bundan heyecan duyuyor. Neredeyse Savarona yatının güverte tahtalarına da yüz sürecek yani. Atatürk'ün dokunduğu her yer "kutsallık" kazanıyor ya... İyi güzel, fakat bir noktada çuvallamıştı: Kaldığı Adlon o bildiği Adlon değildi! Yer aynı, isim aynı ama bina "çakma"... Adlon ikinci dünya savaşının o amansız müttefik bombardımanına hayret verici bir şekilde dayanmış, savaşı yıkılmadan atlatmış, fakat savaşı hemen izleyen günlerde bir yangına kurban gitmişti...