Erdal İnönü'nün köşkünü müze yapmayı düşünmüşlerdi de "içine ne
koyacaksınız" diye sormuştuk.
Merhumun iç çamaşırlarını mı? Can Dündar'la mutlu günlerinde
çekilmiş fotoğraflarını mı?
Herhalde paşa babasının mektuplarını falan... Milli Şef devrinin
gazete kesikleri: "Resimde Bayan Mevhibe sevimli yavrusu Erdal ile
birlikte Dikmen sırtlarında at binerken görülüyor"...
Müze fikrinden vazgeçtiler. Denize karşı içinde oturmak daha
akıllıca sayılırdı.
Fakat "bayrağı" devralan başkaları var...
Koç Müzesi... Bildiğimiz kadarıyla içinde eski arabalar falan
vardı...
Politikacı yoktu.
Müzelik politikacının canlısını koyamadıkları için pabuçlarını
koymaya karar vermişler.
Ve de Kemal Kılıçdaroğlu'ndan "yürüyüşte kullandığı
ayakkabılarından bir çift" istemişler! Evet, müze yönetimi kendisi
istemiş.
O da göndermiş.
Şaka gibi ama gerçek.
Koç Holding'in kendi gazetesi yazdığına göre gerçek olmalıdır.
Müzecilikte devrim yapan, müzeciliğe çağ atlatan bu dâhiyane fikir,
daha başka sakilliklerle de desteklenmeli, güçlendirilmelidir.
Örneğin Kemal Bey'in yürüyüş molalarında ayaklarına sürdüğü
Batikon'un boş şişesi de Atatürkçü kuşaklara ilginç ve eğitici bir
"relic", yani bir kalıntı, bir "kutsal emanet" olabilir.
Ayaklarını sokup dinlendirdiği leğenin içindeki tuzlu suyu da,
dökmediyseniz eğer, müzenin girişinde bir çanağa koyarsınız,
Katolik kilisesinin girişindeki okunmuş su gibi, gelen parmaklarını
daldırıp orasına burasına sürer.
Ne yani, Atatürk'ün içmiş olduğu şekerli kahvenin fincanı, hem de
kurumuş telvesiyle birlikte Galatasaray Müzesi'nde saklanıyor
da...