Televizyonun bilgisizler sığınağı bilgi yarışmalarını, ıssız ada
süsü verilmiş yerlerde aç kalmış numarasına yatılan Recep İvedik
tepişmelerini, hele o "abazanların başını bağlama" gayretlerini
izlemem.
Bunlar, "lumpen kitlesine" yönelik, reklam toplayıp para kazanma
dümenleridir. Ya komedi filmlerinde rastlarım, ya da ara sıra ister
istemez gözüm ilişir.
Ama "yürekler yakan ünlü Hanife'yi" tanıdım tabii.
Acaba son olarak hangi kanalın koca bulma yarışmasında rol alıyor?
Meğerse bu hanımların da bir "transfer piyasası" varmış.
(Araban var mı? Katın var mı? Sigortadan maaşın var mı?
Primlerini çalışırken mi yatırdın yoksa sonradan mı ödedin?) Hanife
kızımız "kapalı" bir kız, taliplerine "en çok neremi beğendiniz"
diye soruyor.
"Gözlerinizi" cevabını alınca da teşekkür ediyor.
Evladım, başka bir yerini göremedik ki seçelim, karar verelim!
Eskiden yarışmaların suyu bu kadar çıkmamıştı, ne de olsa
Türkiye'de özel televizyonculuğun öncüleri bizlerdik, bunlar da bir
yenilikti, bunlara da bakıyorduk herkes gibi.
Şöyle böyle yirmi küsur yıl önce.
"Renkli bir bezdir, direğe çekilir, bir devleti simgeler'"
sorusuna, yarışmaya katılan çemiş "İngiliz kumaşı" deyince bizim
Jülide'nin (Ateş) nasıl tıkandığını hatırlarım...
Hugo yarışmasında Tolga'nın "aferin, maşallah, ne akıllı çocuksun
sen, kaç yaşındasın bakayım" sorusuna "otuz dört" diye cevap veren
ayıyı da...
Kazanamayınca canlı yayında dümdüz giden o ünlü bacaksızı da...
Avusturya'nın "başkentini" Polonya yapan da görmüştük.