Bazı Kemalist kazmaların ortak ve çok ilginç bir özelliği vardır: Her şeye karşı oldukları gibi "damak tadına" da karşıdırlar.
Özal döneminde yurtdışından muz, kivi, mango ve avokado geliyor diye kıyameti koparmışlardı...
Ne gerek vardı efendim?
Dövizlerimiz gidiyordu...
Rahmetli babam kazma değildi ama o da buna benzer bir yaklaşım sergilerdi.
Eve buzdolabı alınacak, ne gerek var efendim?
Bir gün "ketçap" almama çok sinirlenmiş ve "Bildiğin domates salçası işte" demişti... Öyle olmadığını söylüyordum, dinlemiyordu.
Çünkü sıkı bir "İsmetçi"ydi!
Bunları o dönemde nasıl yetiştirmişlerse... "Sen devlet memurusun, memleket senin" diye nasıl bir yetkisizliğe bağlamışlarsa...
Bu tavrı bugün de sürdürenler var.
Ruhu kalorifer dumanı kokan bazı Ankaralılar, "ejder meyvesine" taktılar.
Cumhurbaşkanımız kokteyllerde ikram ediyormuş.
Bunu aşırı bir lüks olarak kabul ediyorlar.
Saçı bitmedik yetimin, falan filan.
Antalya'ya oteller yapılmasına da şiddetle karşı çıkmışlardı. Emekçi halkım o arazide tarım yapamayacaktı... Ne gerek vardı efendim?
Bugün Antalya'dan tam 12 ülkeye avokado ihracatı yapıldığını duysalar herhalde çıldırırlar.
Aslında duyuyorlar ama "emekli memur kazıklamaya" dayalı aynı kazma muhabbetini sürdürüyorlar, çünkü onların da "ticaretleri" oradan.
Antalya'da yılda 60 milyon avokado üretiliyor.
Talebi karşılayamıyorlarmış.
İhracat hedefi 1 milyar dolar.
Ayrıca mango, pitaya, papaya...
12 çeşit "tropikal" meyve üretiliyor.
Geçen gün Ordu'ya giden arkadaşlarımız, Karadeniz kıyısında da ejder meyvesi, kivi, papaya, guava ve kumkuvat yetiştirildiğini bildirdiler.
Bunlar fındık ve çay kadar önem kazanmış.
Hedef 25 çeşit tropikal meyve yetiştirmek.
Çok ayıp, elma-armut nemize yetmiyor, değil mi efendim?
Atatürk döneminde kumkuvat mı yenirdi?