Bazı solcu geçinenlerimizin "kulüpçülük" merakı öteden beri
ilgimi çekmiştir.
Spor kulübü demedik, "sosyal" kulüp.
İsterseniz "burjuva kulübü" diyelim.
Halkın yaklaşması kesinlikle yasaktır.
Bu ülkenin en namlı komünistlerinin "aristokratlar" ya da aynı
hesaba gelen "yüksek bürokrasi" arasından çıkmalarının da ilgimi
çektiği gibi.
Biri TKP eğilimli, biri Maocu iki gazeteci ve yayıncı tanımıştım,
ikisi de zengin birer toprak ağasıydı... Biri kuzeyde biri
güneyde.
Biri öldü, öteki yıllardır ortalıkta görünmüyor.
Bu kulüpler, sosyal mosyal tabii de, esas olarak
"adı konulmamış kumarhane" gibi görev
yaptılar.
Tophane'de barbut atan gariban derdest edilip götürülüyordu
ama bunlara karışılamıyordu.
Canım arada denize giren, tenis menis oynayan da vardı
tabii.
Daha önce İttihat ve Terakki'nin, sonradan CHP'nin üst
kademesi de buralarda tüccar ve sanayiciyle
"bütünleşir", halleşirdi... Emekli generaller ve
hariciyeciler de bu tür kulüplere büyük "teveccüh"
gösterirler.
Sonra bunu DP, sonra da AP devraldı ama temel özellik
değişmedi:
Kodamanların kendilerini halktan ayırma köşeleri... Koruma
duvarları da yüksek "aidatla" çekilmiş, mason locası
gibi "tavsiyeyle" girilen, kurtarılmış
bölgeler...
Ona bakarsanız, biri romancı biri gazeteci, ülkemizin en önde
gelen iki isminin mason olmaları da ilgimi çok
çekmiştir.
Şimdi ikisi de rahmetli oldular. İkisi de solcuydu
tabii.
Bu ülkenin soluna bir tarafımla gülmem oralardan
başlar...