İlker Başbuğ paşamız Fetö'nün gadrine uğrayıp haksız yere hapis de yatınca birdenbire "badem gözlü" oluverdi.
Muhalif basında bir Başbuğ rüzgârıdır esiyor şimdi...
Nasıl Fetö'nün Ergenekon davası rezillikleri "kontrgerilla" örgütünün varlığını ortadan kaldırmıyorsa, başına gelenler de paşamızın "fıtratını" değiştiremezdi, değiştirmemiş de.
Emekli paşamız, ordunun üzerinde bir "sivil vesayet" kurulmak istendiğini söylüyor, Aydın Doğan'ın adamları da bunun üstüne balıklama atlıyorlar, hükümete vurmak için işte bir koz daha... Askerin ağzının içine bakmak ne de olsa eski alışkanlıklarıdır. (Muvazzafı kışkırtamıyorlar artık, mütekait üzerinde çalışıyorlar.)
Mesele şu: YAŞ yeniden yapılandırılmış, şûrada 4 askere karşılık 8 sivil yer almış.
Bundan Kılıçdaroğlu da kıllanıyor.
(İktidara bir gelebilse, o sivil koltukları kendisi ve adamları keyifle dolduracaklar ama hiç umudu yok ki...) Paşa, "asker kendini yönetemiyor demek istiyorlar" demiş.
Neredeyse yarısı Fetöcü çıktı yahu, Fetullah muskası taşıyan orgeneral bile gördük, birisi de tutuklandığında "YAŞ üyesiyim" diye üste çıkmaya çalışıyordu, asker maşallah pek iyi yönetmiş kendini!
YAŞ'ın sivil üyesi dedikleri, bakkal Mehmet Efendi, terzi İzzet, bahçıvan Rıza, tüpgazcı Samet, berber Ramazan değil.
Başbakan ve yardımcıları, milli savunma bakanı, adalet bakanı, içişleri bakanı, dışişleri bakanı.
Yani öyle tarım bakanı, spor bakanı, aile bakanı falan da değil.
Asker üyeler de depo çavuşları ya da hamam onbaşıları değil, genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları.
Eee, daha ne?
Adam milli savunma bakanı olsun ama askerin işine burnunu sokmasın! Orada otursun maaşını alsın, sesi çıkmasın.
O günler geçti paşam. O eski Türkiye'deydi. Hani savunma bütçesinin hiç tartışılmadan meclisten geçiverdiği günler...
Asker üzerinde sivil vesayete "demokrasi" denir paşam, en iyi örnekleri de Amerika Birleşik Devletleri'nde görülür.