Atatürk'ün yanında gezdirdiği bir "zevat-ı mutade" vardı,
hatırlayacaksınız. Yani olağan, bildik kişiler...
O kadar bildik ki, adları her seferinde tek tek sayılmaz, basın
bunları yuvarlar geçerdi: "Atatürk ve beraberlerindeki zevat-ı
mutade dün akşam Ankara'dan hareketle bu sabah Haydarpaşa Garı'na
muvassalat etmişlerdir efendim..."
Şimdi Kılıçdaroğlu da yanında zevat-ı mutade dolaştırıyor.
Yürüyüşte onlar, kurultayda onlar...
Malum zevat, başta Rutkay Aziz, Genco Erkal, Edip Akbayram, Bedri
Baykam, falan filan.
Tarık Akan ölmeseydi o da mutlaka aralarında bulunacaktı. Levent
Kırca ve Mete Akyol için de aynı şeyi söyleyebiliriz.
Nedir bu? Bir "Marksistler-Kemalistler" koalisyonu.
Eh, bazı Marksistlerimiz eliyle bozkurt işareti yapmaktan utanmayan
Kılıçdaroğlu'nun yanında boy göstermekten utanmıyorlarsa bize ne
bundan?
Fakat örneğin bizim Rutkay da adaletten ne anlar yahu?
Her sıradan vatandaş kadar anlar, mahkeme bilir, mübaşir bilir,
savcı bilir, avukat bilir. Fazladan, 141-142 bilir.
Bu siyasi haybecilerin derdi nedir?
"Kendi" gazetelerinde adlarının geçmesini sağlamak.
O kadar.
Tabii Çanakkale'ye de takılacaklarmış, şimdiden gitmişlerdir.
Bendeniz bu "otta adalet botta adalet" muhabbetinden pek bir şey
anlamadım.
Tam 700 kişi çıkıp konuşacakmış.
Bu kadar kişiden hangisi akıllarda kalacak, kimin ne söylediğinin
ne kadarı dikkat çekecek ve de hatırlanacak?
Daha doğrusu, muhalif basın bu tantanaya ne kadar, kaç sayfa yer
verebilecek? Reklamını ne kadar yapabilecek? Özel ek mi
çıkaracaklar?
Rutkay'ın resmini basarlar, o kolay da...
Muhtarların da "bir kısmı" katılacakmış ("CHP'li muhtarlar"
denilmek isteniyor da adı konmuyor.)
Bu işin de suyunu çıkarmışlar: Kurultay mı çalıştay mı her ne karın
ağrısıysa bu kalabalık muhabbetin konu başlıkları arasında bir de
"muhtarlara adalet" var!