Zavallı çocuklar, o "pozun" gerçekten geminin burnunda
çekildiğini sanıyorlar... Aşağıda azgın dalgalar, fonda martılar
falan...
Heves etmişler, kafayı da çekmişler, iskelede "Titanic
pozu" vermeye kalkmışlar.
Sanki biri Kate Winslet, öteki Leonardo
DiCaprio.
Ah evladım, Titanic pozu vermeniz için önce sizi seyredecek
birileri gerekiyor...
Öyle ya, gören yoksa kime hava yapıyorsun?
Kaldı ki, hava yapsan ne olacak?
Yüzme bilmiyorsan ne demeye böyle su kenarı numaraları
çekiyorsun?
Kızla oğlanın o pozunun
bir "stüdyo çekimi" olduğunu, denizin
sonradan "arkaya döşendiğini" de bilemiyorsun...
Çünkü sinemadan haberin yok.
Çünkü kültürünü marketten alır gibi internetten aldın.
Cem Yılmaz söylemişti, bu memlekette "bir filmin iki
saatte çekildiğini sanan" zavallı cahiller bile
vardır.
Rahmetli haminnem de Yeşilçam filmlerinde insanların gerçekten
öldüklerini sanır, "Daha pek de gençti de taze" der ve
çok üzülür, ertesi hafta aynı oyuncuyu başka bir filmde görünce de
ölmediğini anlayıp çok sevinirdi...
Taşıma suyla döndürülen değirmen de işte insanı böyle suya
batırır.
Çocuk öldü, bari sen bundan sonra oku, öğren.
Öğren de sakın, sözgelimi James Bond ya da Görevimiz Tehlike
filmlerinde gördüğün uçurum kenarı numaralarına, uçak kanadı
atraksiyonlarına, gökdelen damı canbazlıklarına falan kalkışma.
Geçmiş olsun evladım, verilmiş sadakan varmış.