İlk şoku atlattılar, uyuzluklar ufak ufak yeniden başlıyor...
Kimisi darbecilerin pis canını kurtarma derdinde, kimisi diktaya
gittiğimizi söylemeye utanmıyor...
Yani eski hamam eski tas.
Açıkça da dillendiremiyorlar, şimdilik korkuyorlar. İşi "satır
aralarından" götürmeye çalışıyorlar. Gün geçtikçe cesaretlerini
toplayacaklardır.
Kimisi ordunun yeniden yapılanmasından son derece rahatsız.
Kimisi tutuklanan FETÖ'cüleri kurtarmayı deniyor.
Kimisi asla giremeyeceğimiz Avrupa Birliği'ne "ayıp oluyor" diye
sızlanıyor. Kimisi olup bitenlerden HDP'ye de pay çıkarmaya
çalışıyor.
Hiçbiri hiçbir sonuç alamayacak ama geri durmuyorlar...
Kılıçdaroğlu, ahbap uyarısıyla kerhen katılmak zorunda kaldığı
Yenikapı'yı "seçim mitingine" çevirmeye çalıştı (çapı o kadarına
yetiyor)...
Hem sözlerinin arasına "parlamentarizmi güçlendirelim" iddiasını
sokuşturdu, hem de "her türlü diktaya karşıyız" diyerek aklı sıra
gene cumhurbaşkanına laf dokundurdu.
Yani eski hamam eski tas.
Bir "tek yürek" edebiyatıdır gidiyor. Erdoğan'dan
korkularından.
Postalcı basına sorarsanız, "iş dünyası" da tek yürek olmuş.
Pışşıık...
TOBB, TESK, TİSK, İTO, İSO tamam.
Peki Yenikapı'da Koç ailesi neredeydi? Sabancı ailesini
göremedik.
Boyner ailesi neredeydi, dükkanlarının Internet bağlantılarını
"yeni ve muhtemel bir Gezi ayaklanmasına" hazır tutan, adamlarına
"sargı bezi ve tentürdiyot stoku yapın" direktifini veren Cem Bey
kardeşimiz?
Cumhurbaşkanı TÜSİAD'da konuşma yaparken başka yöne bakıp uyuklamak
suretiyle tavır koyan kardeşimiz...
Stadyum açılışında seyirciye Tayyip Erdoğan'ı yuhalatan İnan
Kıraç'ı göremedik meydanda...