Mahmut Makal da öldü. Pek kimsenin umurunda olmadı. Fakir
Baykurt da böyle göçüp gitmişti.
Bunlar bir zamanlar Türkiye'yi "kasıp kavuran" yazarlardı...
Çünkü artık köy ve köylü "modası" yoktur, evinin duvarına makrame
asan, yün çorap bağlayan, bağlama dayayan aydın tipi ortadan
kalkmıştır.
Evinin duvarına Nuri İyem'in "fabrikasyon" yöntemiyle yüzlerce
çoğaltmış olduğu "ablak köylü kadını" tablolarını asan kaç kişi
kaldı acaba?
Bugün Talip Apaydın'ı okuyan var mıdır? Cahit Atay'ın "Pusuda",
"Sultan Gelin" ya da "Karaların Memetleri" oyunları niçin artık
oynanmıyor? Hidayet Sayın diye bir oyun yazarı duymuş muydunuz?
"Pembe Kadın"ı bugün kaç kişi seyreder?
Onu bırak, yetmişli yıllarda gene aydın çevreleri kasıp kavuran
Hasan Hüseyin'i okuyan kaldı mı?
Ve de Dr. Yahya Kanbolat'ın deyimiyle "atom bombası gibi patladı"...
Bu bir roman falan değildi tabii, muhteşem bir "sosyolojik gözlem" eseriydi. Nitekim Fransa'da Plon yayınevi tarafından bu kategoride yayınlanmıştır.
Okumayan kalmamıştı, tıpkı 1955 yılının bir diğer bombası, İnce Memed gibi. (Kılıçdaroğlu da en son bunu okumuş.)
Mahmut Makal bu kitapta korkunç, tüyler ürpertici bir "Orta Anadolu köyü" tablosu çiziyordu...
Akıl almaz derecede geri, ilkel, cahil, tıpkı bir Amazon ormanları kabilesi gibi...
Demek ki, Muhlis Sabahattin'in utanmadan çizdiği "çiftlik sahibinin oğlu Ahmet Bey'e âşık olan köyün yıldızı güzel Ayşe" yaşamıyordu... Öyle bir köy yoktu...
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı apıştı kaldı.
Hani o anlı şanlı Köy Enstitüleri on yılda ne işe yaramıştı?
Rejimin yaldızı dökülmüş, Anadolu'nun gerçek ve içler acısı durumu kabak gibi ortaya çıkmıştı.
Acı gerçeğin ortaya konmasından son derece rahatsız olan CHP iktidarı (İsmet İnönü cumhurbaşkanı, Şemsettin Günaltay başbakan, Emin Erişirgil içişleri bakanı), polis marifetiyle Mahmut Makal'ın evini bastı, kitaplarına el koydu, onu tutukladı.
Gerekçe? "Komünizm propagandası yapmak" tabii!
Arslan solcu CHP... *** Memlekete el koyan ve dikta kuran bürokratlar, Anadolu gerçeğine daha önce de, otuzlu yılların başında da toslamışlar, savuşturmuşlardı: Yakup Kadri'nin ünlü "Yaban" romanıyla. Bu roman, köylünün berbat durumunu ve bürokrasiye ters bakışını çok iyi özetliyordu. Köylüyle "cumhuriyetin sahipleri" arasında müthiş bir uçurum vardı. O uçurum hiçbir zaman da kapanmadı.
Fakat bizim arslan aydınlarımız, bir yandan "aman da ne zor imiş burçak yolması" ya da "hele bacı madımak bitti mi" diye türkü çağırırken bir yandan da oylarını ısrarla CHP'ye verdiler. Ellilerde de, altmışlarda da, yetmişlerde de...
Bugün de veriyorlar.
Hiçbir şeyden zerre kadar ders almadan.
Ve de iktidara gelen halk çocuklarına üstelik bir de hakaret ederek.