Seksen yılda 3 bin şehit, 100 bin yaralı.
Kırk yılda:
1983, Zonguldak: 103 şehit.
1990, Amasya: 68 şehit.
1992, Kozlu: 263 şehit.
1995, Sorgun: 37 şehit.
2003, Ermenek: 10 şehit.
2004, Kastamonu: 19 şehit.
2006, Balıkesir: 17 şehit.
2009, Bursa: 19 şehit.
2010, üç ayrı yerde 50 şehit.
2014, Soma: 301 şehit.
2015, değişik yerlerde 6 şehit.
2016, Siirt: 16 şehit.
2019, Soma: 1 şehit.
2022, Bartın: 41 şehit.
İsterseniz bunlara Yunan ordusunun öldürdüklerini, PKK'nın
öldürdüklerini, FETÖ'nün öldürdüklerini de eklersiniz.
Trafik cinayetlerini ve lumpen cinayetlerini de
unutmayınız.
Ne hikmetse madene kurban verdiklerimiz hep işçidir.
Mühendis de görmedik patron da.
Sovyetler Birliği'nde iktidardaydı işçiler, hayatlarında domates
görmemiş, muz görmemiş, portakal görmemiş insanlar vardı...
Ne hikmetse ocaktan çıkınca ellerini yüzlerini yıkamaya sabun
bulamıyorlardı.
Oranın madenlerinde kaç kişi öldü,
bilemiyoruz. Açıklamak yasaktı.
İyi ki bizde demokrasi var, hiç olmazsa ölümlerin hesabını
yapabiliyoruz.***
Bugün canım yazı yazmak istemiyor.
"Çetin Altan numarası" yapmıyorum, gerçekten istemiyor. Tadım
yok.
Yazı kısa kaldı, şişirsin diye yıldız koydum.
Aklıma Milli Şef devrinde zincire vurulup, evet birbirlerine
zincirlenip ocağa gönderilen işçiler geliyor...
İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleysek neden hep emekçiler
ölüyor?