Sayısı günden güne artan "dizi yıldızlarından" bir genç, son
oynadığı diziyle ilgili olarak "eski Yeşilçam filmlerine saygı
duruşunda bulunuyoruz" demiş...
Yanlış yapıyorsunuz. Bu size para kazandırır ama saygınlık
kazandırmaz. (Bakınız "şöhret" kazandırır demedim, öyle bir "yıldız
enflasyonu" var ki isimlerini maşallah kimse bilmiyor, basında
tanıtılmaları gerektiği zaman "falanca dizinin bilmemkimi" şeklinde
sunuluyorlar.)
Yeşilçam "matah" bir yer değildi benim arslan oğlum.
"Lumpenlikten" bir türlü kurtulamadı, "alaylılar" elinde
kaldı...
Oradan yıllarca ekmek yemiş yüzlerce lumpenin emeğine elbette saygı
gösterelim ama bir sinema gerçeği olarak "Yeşilçam"a değil.
Kullandığı teknoloji geriydi. "Dolly"yi, "şaryo"yu, "bum"u bile
nice sonra reklamcılardan öğrendiler. Becerip de bir "travelling"
bile çekemiyorlardı, ellerinde ray yoktu ki...
"Dublaj" denilen çağdışı kabızlık, iyi fotoğraf veren ama konuştuğu
zaman iki cümleyi bir araya getiremeyen yıldızlar yarattı! Yeşilçam
bir türlü becerip de "aktüel ses" çekimine geçemedi.
Sermaye birikimi yoktu. Filmleri, taşra işletmecileri "ısmarlama
üzerinden avans" yöntemiyle finanse ediyorlardı. Filmler de tabii
onların "zevkine" göre yapılıyordu.
Çünkü yapımcılar, kazandıkları parayı ya kumarda yediler, ya
metreslerine kürk aldılar ya da han yaptırdılar.
Bu durumda oyuncular da ücretlerini nakit yerine "vadeli çek"
şeklinde alırlar, bunu hemen "kırdırırlardı".. Böylece "reel" ücret
de düşüyor, oyuncu para kazanabilmek için senede kırk-elli filmde
çalışıyordu...
Kadrolar cahildi. Yeşilçam'da senarist olarak birşeyler yapmaya
çabalayan Orhan Kemal, Attila İlhan gibi yazarlar her seferinde
hayal kırıklığına uğradılar.
Bataklıkta çiçek yetiştirmeye çalışan Lütfi Ömer Akad, Atıf Yılmaz,
Metin Erksan gibi yönetmenler, keza...
Duygu Sağıroğlu, Erdoğan Tokatlı, Alp Zeki Heper gibi "aydın"
sinemacıları Yeşilçam bir türlü hazmedemedi, kustu.
Onlar Yeşilçam'a birkaç numara büyük gelmişlerdi.
Taşraya bu kadar teslim olunmasa, iyi kötü bir sermaye birikimi
sağlanıp "sinemadan kazanılan para sinemaya yatırılsa", teknoloji
yenilense, iyi film çekmek isteyen yönetmenlerin elleri kolları
bağlanmasa... Yeşilçam melodramı, İtalyan neo-realizm akımı gibi
bir tür "Türk neo-realizmine" doğru evrilebilirdi...
Bunu yapamadı, üstelik bir de pornoya yöneldi, öldü gitti. Türkiye
gelişmiş, Yeşilçam gelişememişti.
Şimdi, büyük ölçüde televizyon dizileri sayesinde tabii, yeniden
doğuyor.
Fakat, güzel filmler yapan ama henüz ortaya "büyük eser"
çıkaramamış gençlerimiz, çok şükür "Yeşilçamcı" değillerdir.
Tövbe, Çağan Irmak hariç. O geç gelmiş mükemmel bir Yeşilçam
yönetmenidir.
Keşke kırk yaş büyük olsaydı da "Babam ve Oğlum"u ellili yıllarda
çekebilseydi...
Ama ne oluyor? O seyirciye mendil ıslattırınca, Ezel Akay gibi son
derece ilginç ve başarılı bir sanatçı güme gidiyor.
Nuri Bilge Ceylan, Ferzan Özpetek gibi "esas olarak Avrupalı
eleştirmenlere çalışan" sanatçılarımızı saymadım. Hani, Orhan
Pamuk'un "esas olarak çevirmeni Maureen'e çalıştığı" gibi...