Bunlar birbirlerine "plaket" vermeyi severler.
Evleri, büfenin raflarına ya da televizyonun yanına sıralanmış
plaketlerle doludur.
Ankara'da plaket üretimine gireceksin, ekmek var.
"Yılın şeyini" seçmeyi de seviyorlar. Nasıl olsa memur
gazetelerinde yer bulur.
Hamburgerci de "haftanın elemanını" seçiyor. En çok satış
yapan tezgâhtar üç kuruş fazla alamadan, kimsenin
bakmadığı bir köşeye asılan fotoğrafıyla mutlu oluyor.
Eh, sonuçta bir "satış elemanı" söz konusudur, kimisi
köfteli ekmek satar, kimisi Atatürkçülük.
Bunlar Atatürkçü değildirler. Bunlar Kemalist.
Fakat bu artık bir "program" değildir.
Kimsenin Atatürk devrimlerini yeniden sahneye koyacak hâli yok.
Soyadı mı verecekler, seçme ve seçilme hakkı mı? Şapka mı
giydirecekler?
Program niyetine ancak "geri dönüş" önerebilirler,
türbana yasak, imam-hatip okullarının, Kuran
kurslarının kapatılması...
Bununla oy yerine ancak kol saati alırlar.
Kalıyor darbe... Başka hiçbir şekilde iktidara dönemezler... Ama
artık çok zor. Darbe de
artık "ille Kemalist" olmuyor.
Başka bir umarları? Yoktur.
Ancak gazete ve kitap satmak, emeklilerin ruhlarını gıdıklamak. Üç
beş para kazanmak.
Bir de, al gülüm ver gülüm...
Tut beni tutayım seni...
Sen bana plaket ver, ben sana kurban...
Bunlar sahtekâr değillerse, samimi adamlarsa, tek parti diktası
istesinler.
Kemalizm'in belirgin özelliklerinden biri değil midir bu?
"Kuvvetler ayrılığı" değil "kuvvetler
birliği" ilkesinin yeniden yürürlüğe konmasını istesinler.
Ama Tayyip Erdoğan'ı asıl bununla suçluyorlar, şimdi bunu
nasıl savunacaklar?
"Tek adam" yönetimi istesinler!
Sıkıysa.
"Kemalizm'i beyinlere çivi gibi çakacağız" desinler,
demokratik bir tavırla.
Dolar gerekirse onu da basıp basıp dış borçları öderler, yeşil bir
kâğıt parçası değil midir alt tarafı?
"Dinozor" deyince de kızarlar.
"Cro-magnon" denseydi hoşlarına mı gidecekti yani?
ADD başkanı, yeni Anayasa'ya evet oyu verenleri İzmir'den denize
dökecekti.
Yani biz Yunan ordusu oluyoruz.