Kılıçdaroğlu mu, CHP mi, postalcı basın mı artık ne diyecekseniz
deyin, iktidarın bütün bunlardan sonra "hiçbir şey olmamış gibi"
davranmasını istiyor.
Anayasanın değişmesini istemedikleri gibi (kamuoyu baskısı altında
istermiş gibi görünmek zorunda kalmışlardı), "yapının" da
değişmesini istemiyorlar.
Daha ilk günden, sizler "aman ne güzel, milli birlik beraberlik"
falan diye sevindirik olurken, güçlük çıkaracaklarını, engel olmaya
çalışacaklarını söylemiştik.
OHAL durumuna da pek bozuldular ama açıkça dillendiremiyorlar.
Tövbe, Kılıçdaroğlu, olmayan cesaretini toplayıp söyledi sayılır.
Kılıçaroğlu OHAL kararlarına, kanun hükmünde kararnamelere
karşıdır. Neye karşı değildir ki?
Oysa kanunu çıkaran da bu meclistir, hükümete kanun hükmünde
kararname yetkisini veren de.
Kılıçdaroğlu, Genelkurmay'ın ve MİT'in cumhurbaşkanlığına
bağlanmasına da karşı çıkıyor.
Ordu, başkomutanına bağlı olmamalıymış!
Çünkü cumhurbaşkanı sorumsuzmuş.
"Sorumluluk ver öyleyse" diyorsun, yanaşmıyor.
"Eskiye dönülmesini" istiyorlar.
Kılıçdaroğlu 15 Temmuz gecesi neler olup bittiğini de tam olarak
anlamış değildir. Beştepe'ye "barışmaya" gitmemiş, ayak sürüye
sürüye, "yarım ağız" gitmek zorunda kalmıştır.
Şimdi muhalif basındaki akıl hocaları, "aman bari Yenikapı'ya git,
bir fırsatı daha heba etme" diye neredeyse yalvarıyorlar.
Kendisinde o feraset yoktur ki...
Lider falan değildir ki...
Kendisinden köy de olmaz kasaba da olmaz ki...
Kılıçdaroğlu'ndan hiç memnun olmasalar da kendilerini onun
reklamını yapmakla görevli hisseden bazı Milliyet gazetesi
kaşalotları da, onunla aynı dalga boyunda, "demokrasi"
istiyorlar.
Tayyip Erdoğan, FETÖ örgütüne demokrat davranmıyormuş!
Erdoğan'ın "sakinleşmesi" gerekiyormuş...
FETÖ bahane edilerek demokrasi ortadan kaldırılmış!
Bu, Avrupa Birliği'nin "zavallı darbecilere dokunmayın"
tavrıdır.
Türk burjuvaları, özellikle masonlar arasında da, "halk o gece
zavallı darbecilere kötü davrandı" düşüncesi yaygın. Bu görüş,
burjuva karılarının "yobazlar ırzımıza geçecekler" korkusuyla
örtüşüyor.